7 Kasım 2008 Cuma

pilin bulunuşu

Günümüzde kullanılan en önemli araçlardan biri olan pil, 1800 yılında tesadüf sonucu bulunmuştur. Elektriğe ilişkin bilgiler, M. Ö. 600 yıllarına kadar gitmekle birlikte bilimsel olarak ilk defa 17. yüzyılda ele alınmıştır. Ancak 19. yüzyıla kadar bilinen elektrik türü, bir kumaşa sürterek elde edilen ya da yıldırım elektriği olarak bilinen statik elektriktir. 19. yüzyılda buna elektrik akımı eklenmiş ve sürekli elektrik akımını mümkün kılan pil icat edilmiştir. Elektriğin bu dalındaki çalışmaları başlatan kişi, ünlü kurbağa deneyi ile tanınan Luigi Galvani (1737–1798)’dir.

1780 yılında yaptığı deneylerin sonuçlarını 1791’de açıklayan Galvani, "hayvansal elektrik" teorisini ortaya attı. Bu teorisini, rastlantı sonucu ölü bir kurbağanın bacağındaki sinirlerin neşter ile kesildiğinde kasıldığını gözleyerek oluşturmuştu. Buna göre, canlıları oluşturan hücreler elektrik içermekteydi.

1793'de Galvani'nin deneylerine devam eden Alessandra Volta (1745–1827) kurbağa bacağı kasılmalarının farklı iki metalden kaynaklandığını bulur. Bacağın uyarılması, birbirine benzemeyen iki farklı metalden ve hücrelerin sıvı içermesinden kaynaklanıyordu. O hâlde elektrik elde edebilmek için iki farklı metale ve sıvıya ihtiyaç olmalıydı. Bundan yararlanarak bakır ve çinko madenleri alarak aralarına tuzlu suya batırılmış süngerler yerleştiren Volta, elektrik akımını elde etmeyi başardı. Böylece Volta Pili adı verilen pili buldu (1800).

Böylece Volta, Galvani'nin biyolojik deneylerinin sonucu olan Hayvansal Elektrik Teorisi’ni ortadan kaldırdı. Galvani’nin deneyleri bilim tarihinin en ilginç olaylarından birisidir. Galvani ve Volta arkadaştılar ve Galvani asla Volta’ya kuramını ortadan kaldırdığı için kin duymadı. Volta da Galvani’nin deneylerinin güzel ve şaşırtıcı deneyler olduğunu yazmaktaydı. Çalışmalarından ötürü Napolyon onu ödüllendirdi ve Avusturya İmparatoru, onu Padua Üniversitesinde Felsefe Fakültesi Başkanlığına getirdi. Ölümünden 54 yıl sonra 1881’de Volt adı, elektrik gücü birimi olarak onun anısına itafen kullanılmaya başlandı.

pil tanımı

Kimyasal enerjinin depolanabilmesi ve elektriksel bir forma dönüştürülebilmesi için kullanılan bir aygıttır. Piller, bir veya daha fazla elektrokimyasal hücre, yakıt hücreleri veya akış hücreleri gibi, elektrokimyasal aygıtlardan oluşur.

Bilinen en eski insan yapısı piller, Bağdat Pilleridir. M.Ö. 250 ve M.S. 640 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Pillerin gelişimi, 1800 yılında İtalyan fizikçi Alessandro Volta tarafından geliştirilen Voltaik (Voltaic) pil ile başlamıştır. Dünya çapında pil endüstrisi (2005 yılı yaklaşık değeri) 48 milyon A.B.D doları ciroya sahiptir.1

kablo tanımı

Kablo, elektrik akımı iletiminde kullanılan üzeri yalıtkan bir madde ile kaplı metalik bir iletken. Bir veya daha fazla tel, yalıtıcı bir maddeyle kaplanmıştır. İletkenler bakır veya alüminyumdan bir tek tel veya daha ince tellerden örülmüş, örgü tel olabilir. Aynı miktarda akımı taşıyabilmesi için alüminyum kabloların bakıra nispeten 1/2 çap daha büyük olmasını gerektirir. Dolayısıyla yer problemi olan yerlerde bakır kablo kullanılır. Alüminyum esasen fazla ağır olmayan havadaki hatlarda tercih edilir. Kabloların daha güçlü olması isteniyorsa, çelik örgülerle kuvvetlendirilir. Bunlar esas itibarıyla, ülke çapındaki yüksek gerilim hatları gibi havada yüksek geçen uzun hatlarda kullanılır. Kablodan istenilen güç, hem kendi ağırlığını hem de ek olarak, üzerinde donacak buzun veya yağacak karın ağırlığını taşımasıyla ilgilidir. Ayrıca rüzgarın sebep olacağı gerilim bu kuvvetin belirlenmesinde muhakkak hesaba katılmalıdır. Yassou Maria Eurovision 2007 Yerüstünde kullanılan kablolar Molitva Eurovision 2007 Yeraltı kabloları kanal sistemiyle döşendiğinden daima aşırı nemle karşı karşıyadır. Genellikle kurşun muhafaza içinde olup, bunun içerisindeki ayrı olarak yalıtılmış iletkenlerin sayısına göre çok veya tek iletkenli olarak sınıflandırılırlar. Tek iletkenli kablolar, büyük çaplı kablo isteyen yüksek gerilim devrelerinde kullanılır. Bu durumda kanala birden fazla kablo döşenemez. Bu yüzden yekpare tek iletkenli kablolar ayrı kanallara döşenir. Çok iletkenli kablolar nisbeten düşük gerilimdeki elketrik enerjisinin dağıtımında kullanılır. Tek bir kanala yerleştirilebilirler. Maliyetleri düşüktür. Fakat akım taşıma kapasiteleri sınırlıdır. Yeraltı kablolarında temel olarak 3 tip yalıtkan kullanılır: Lastik, cilalanmış patiska (varnished cambric) ve yağlı kağıt (impregrated paper), 15.000 volta kadar enerji taşıyan kablolar lastikle yalıtılır. Eğer kablo kimyaspop şarkısıal maddelerin veya yağların tesirlerine maruzsa, genellikle lastik yalıtkan üzerine neoprene gibi sentetik maddeyle kaplanır. Çok sıcak bölgelerde kullanım için kablolar asbestos veya yanmaz plastik maddelerle korunur. Eğer kablonun aşınma veya içine su sızma ihtimali varsa, kablo üzerine kurşun muhafaza yerleştirilir.

Cilalı patiskayla yalıtınca lastik veya kağıda göre daha fazla kat yapılır ve kablo bükülmez hale gelir. Bu yüzden esas olarak santrallerde ve benzeri yardımcı ünitelerde kısa bağlantı kablolarını yalıtmada kullanılır. Cilalı patiska 15.000 volta kadar varan gerilimde kullanılan her ebattaki kablo için tesirlidir.

Yağlı kağıtla yalıtma, elektrik enerjisi kaybını azalttığı ve maliyeti düşük olduğu için tercih edilir. Böyle yalıtılmış kablolar 300.000 volta kadar kullanılır. Fakat 69.000 voltun üzerine aşıldığında, kablonun bulunduğu kanalın basıncı yağ veya azot gazıyla arttırılır. Basınçtan maksat boşlukları veya kağıdın birbirinden ayrıldığı yerleri ortadan kaldırmak ve boşluklarda gazın iyonlaşmasını önlemektir. Kabloyu yalıtırken boşluklara mani olmak hem yalıtkanın kabloya sarımı hem de kablonun döşenmesi sırasında imkansızdır. Kablodaki kıvrımlar, yalıtkan madde tabakalarının ayrılmasına sebep olur. Yüksek gerilimde iyonlaşmayı önlemek için 3,5 kg/cm²'ye kadar varan basınç gereklidir. Cilalı patiska ve yağlı kağıtla yalıtılmış olan kablolar genellikle koruyucu bir kurşun tabaka ile örtülüdür. Aynı zamanda neme karşı kesin tedbir alınmış olur. Toprağın kimyasal yapısıyla bağlantılı olarak elektroliz veya korozyon (paslanma) ihtimali olduğundan kurşun plastikle kaplanır. Sentetik maddeler de, yalıtıcı olarak kullanılmaktadır.

elektrik akımı

Elektrik akımı, elektriksel yükün akışı olup, şiddeti ampere (amper) ile ölçülür. Örnek olarak elektriksel iletme ele alınabilir. Bu durumda, elektronlar (eksicikler), metal tel gibi bir iletken içerisinde hareket ederler. Veya bir diğer örnek, elektrolizdir (kıvılkesim). Bu durumda artı yüklü atomlar sıvının içerisinde hareket ederler. Her ne kadar parçacıkların hızı genelde yavaş olsa da, onları iten elektrik alanı (kıvıl alan) ışık hızına yakın hızda ilerler.

Parçacıkların maddelerdeki akış ilkelerini kullanan aygıtlara elektronik aygıtlar denir.

Düz akım (doğru akım, DC), yüklerin tek yönlü hareketini tanımlarken, dalgalı akım (alternatif akım, AC) düzenli olarak akış yönünün tersine çevirildiği akımı tanımlar. Ohm yasası elektrik akımı ile gerilimi bağlayan önemli bir bağıntıdır.

elektriğin tarihçesi

Antik Yunan'da kehribarın (Yunanca ήλεκτρον-ilektron) sürtünmesi ile diğer nesneleri çektiğini gözlemlemiş ve bu güce elektrik adını vermişlerdir.

Yüzyıllar sonra, Benjamin Franklin elektrik üzerine deneyler gerçekleştirmiş ve yıldırım ile dural elektrik (statik elektrik) arasındaki bağı tanınmış uçurtma deneyi ile incelemiştir. Bilimsel toplulukta elektriğin tekrar ilgi odağı olması ile, Luigi Galvani (1737–1798), Alessandro Volta (1745-1827), Michael Faraday (1791–1867), André-Marie Ampère (1775–1836), ve Georg Simon Ohm (1789-1854) çalışmaları ile önemli katkıda bulunmuşlardır.

19. ve 20 yüzyılların sonunda ise, elektrik mühendisliği tarihinin en önemli isimlerinden bazıları belirmiştir: Nikola Tesla, Samuel Morse, Antonio Meucci, Thomas Edison, George Westinghouse, Werner von Siemens, Charles Steinmetz, ve Alexander Graham Bell.

elektrik tanımı

Elektrik veya kıvıllık[1], elektriksel yükün (kıvıl yük) varlığı ve akışından meydana gelen çeşitli olguları tanımlayan sözcüktür. Mıknatıslık (manyetizma) ile birlikte doğadaki temel etkileşimlerden biri olan elektromıknatıslığı oluşturur. Yıldırım, elektrik akımı ve alanı gibi yaygın olarak bilinen birçok olguyu bünyesinde barındırmanın yanı sıra, en önemli sanayisel uygulamaları arasında elektronik ve elektrik gücü sayılabilir.

Elektriğin çoğu özellikleri 19. yüzyıl esnasında anlaşılmış olup, sanayi devriminin önemli etkenlerinden biridir. Günümüzde ise, elektrik uygarlığın ayrılmaz parçası konumundadır.

ışık tanımı

Işık, doğrusal dalgalar halinde yayılan elektromanyetik dalgalara verilen addır. 380-780 nm. dalga boyları arası dalgaboyu gözle görülebilir ancak bilimsel terminolojide gözle görünmeyen dalga boylarına da ışık denilebilir. Işığın özellikleri, radyo dalgalarından gamma ışınlarına kadar gidebilen, elektromanyetik dalganın boyuna göre değişir.

Işığın, ve tüm diğer elektromanyetik dalgaların temel olarak üç özelliği vardır:

* Frekans: Dalgaboyu ile ters orantılıdır, insan gözü bu özelliği renk olarak algılar.
* Şiddet: Genlik olarak da geçer, insan gözü tarafından parlaklık olarak algılanır.
* Polarite: Titreşim açısıdır, normal şartlarda insan gözü tarafından algılanmaz.

Işığın enerjisi hem frekans hem de ışık genliği ile doğru orantılıdır. Foton'un enerjisi E, frekans f, h Planck sabiti, λ dalga boyu ve C ışık hızı olmak üzere:

internet tanımı

İnternet, dünya genelindeki bilgisayar ağlarını ve kurumsal bilgisayar sistemlerini birbirine bağlayan bir elektronik iletişim ağı.[1] TDK, İnternet sözcüğüne karşılık olarak Genel Ağ'ı önermiştir[2]. Oktay Sinanoğlu, Örütbağ adını önermiştir.[kaynak belirtilmeli] İnternet yerine zaman zaman sadece Net sözcüğü de kullanılır.

İnternet, çok protokollü bir ağ olup birbirine bağlı bilgisayar ağlarının tümü olarak da tanımlanabilir. Binlerce akademik, ticari, devlet, ve serbest bilgisayar ağlarının birbirine bağlanmasıyla oluşmuştur. Bilgisayarlar arasında bilgi çeşitli protokollere göre paketler halinde transfer edilir. İnternet üzerinde elektronik posta ve birbirine bağlı sayfalar gibi çok çeşitli bilgiler ve hizmetler vardır. İnternet üzerinden oyunlar da oynanabilir.

türkiye tanımı

Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti[1] (Türkiye Cumhuriyeti (yardım·bilgi)), Kuzey yarımkürede, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında bulunan bir ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadasında, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan (Nahçıvan Özerk Bölgesi) ile, İran, Irak ve Suriye'dir.

Çağdaş Türkiye, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasından sonra, Osmanlı'nın Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde kurulmuştur. 1923 yılında cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş Türk devletinin kurucusu olarak kabul edilir.

Birleşmiş Milletler, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Avrupa Konseyi, İslam Konferansı Örgütü, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü Türkiye'nin üye olduğu uluslararası örgütlerdendir[20]. 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği'ne tam üyelik için müzakerelere başlanmıştır.

türkçe tanımı

Türkçe, (Türkiye Türkçesi olarak da bilinir) Ural-Altay dillerinden Türk dilleri ailesine bağlı ve Oğuz Grubu'na mensup bir dildir. Türkiye, Kıbrıs, Balkanlar ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti,Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin resmî; Makedonya ve Kosova'nın ise tanınmış bölgesel dilidir. Türkçe, farklı ağızlara ayrılmış bir dildir. Ancak bu ağızlardan İstanbul ağzı, sivrileşerek yazı dili haline gelmiştir.[1] Türkçe, 8 ünlü harf sayısıyla beraber zengin bir dil olmasının yanı sıra özne-nesne-yüklem şeklindeki cümle kuruluşlarıyla bilinmektedir.[2]

ingiltere tanımı

İngiltere (İngilizce: England), Birleşik Krallıkı meydana getiren dört devletten biri. Avrupa'nın batısında, Büyük Britanya adasında bulunur.

İngiltere adı, 5. yüzyıl'da Saksonlar'la birlikte adayı istila eden Cermen halkı Anglus'lardan (İngilizce: Angle) kaynaklanır. Angleland (Anglus Diyarı) olarak kullanılan isim, zamanla England şekline dönüşmüştür.

İngiltere adı günümüzde yaygın olarak uluslararası medyada ve zaman zaman da resmi düzeyde Birleşik Krallık yerine kullanılır.[1]

ingilizce tanımı

İngilizce (İngilizce: English), Batı Cermen dillerine ait, İngiltere kökenli bir dildir. Amerika Birleşik Devletleri, Anglofon Karayipler, Avustralya, Birleşik Krallık, İrlanda Cumhuriyeti, Kanada ve Yeni Zelanda'da yaşayanların çoğunun anadilidir. İkinci dil ve resmî dil olarak dünya genelinde, özellikle İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleri ve çok sayıda uluslararası örgüt tarafından kullanılmaktadır.

Modern İngilizce, anadili farklı olan insanların konuştuğu ilk "küresel ortak dil" ya da lingua franca olarak tanımlanmaktadır.[6][7] İngilizce iletişim, bilim, ticaret, havacılık, eğlence, radyo ve diplomasi alanlarında egemen uluslararası yardımcı dildir.[8] Dilin Britanya Adaları'ndan öteye yayılmasında Britanya İmparatorluğu'nun büyük payı vardır.[9] Amerika Birleşik Devletleri'nin II. Dünya Savaşı sonrasında artan ekonomik ve kültürel etkisi, İngilizcenin benimsenmesini önemli şekilde hızlandırmıştır.[7]

Bazı alanlarda ve mesleklerde yeterli düzeyde İngilizce bilinmesi gerekir. Bundan dolayı bir milyarı aşkın kişi en az basit seviyede İngilizce konuşabilmektedir.

ingilizce kelimeler 2

yes:evet
no:hayır
okey:tamam
my:ben
you:sen
car:araba
desk:sıra
table:masa
pencil:kalem
pen:tükenmez kalem
people:insanlar
what:ne
telephone:telefon
television:televizyon
space:boşluk
enter:giriş
open:açık
close:kapalı
window:pencere
mouse:fare
cat:kedi
dog:köpek
small:küçük
big:büyük
large:çok büyük
picture:resim
chair:sandalye
lamp:lamba
computer:bilgisayar
printer:yazıcı
book:kitap
notebook:defter
trousers:pantolon

kurum tanımı

Kurum kavramı, günlük dilde çeşitli kuruluşları tanımlamak amacıyla kullanılır. Örn: Çocuk Esirgeme Kurumu, İş ve İşçi Bulma Kurumu gibi. Oysa kurum sözcüğünün bilimsel anlamı, çoğunluğun aynı şekilde ve sıklıkla ortaya koyduğu davranışlarımızın toplamıdır, örüntülerdir.

aile tanımı

Aile, toplumun en küçük birimi olarak kabul edilir. Aile denince genellikle aynı evde oturan anne ve baba ile, varsa onların evlenmemiş çocukları anlaşılır. Bu tip aileye "çekirdek aile" denir.

Çekirdek ailedeki çocukların evlenmesiyle de yeni bir çekirdek aile ortaya çıkar. Ama aile sözcüğünün bundan daha geniş anlamı da vardır. Daha çok sayıda akrabadan oluşan birimi, hatta bir soyu ya da sülaleyi tanımlamak için de aile sözcüğü kullanılır.

"Aile" sözcüğü günlük dilde çok değişik grupları tanımlamak için de kullanılır. Örneğin "Hasan iyi bir aileydi" dendiğinde, Hasan'ın sorumlu bir baba ve koca olduğu anlaşılır. Oysa birisi "Benim ailem Adana'dan gelmiş" dediği zaman, annesiyle babasının, hatta belki de dedelerinin Adana'da yaşamış olduğunu belirtir. Bir başkası "Bu bir aile toplantısıdır" dediğinde, o toplantıda yalnızca akrabaların bulunacağı anlaşılır. Bunlar amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, yeğenler ve evlilik bağıyla aileye katılmış kişilerdir. Bütün bunlar bize, "aile" kavramının her zaman evliliğe ya da ortak atalara dayalı ilişkileri kapsadığını göstermektedir.

6 Kasım 2008 Perşembe

dijital ölçüler (bilgisayar)

dijital ölçüler:
Bilgisayarda dosyaları kaydetmek için çeşitli ortamlar kullanılır. Bu ortamların farklı boyutları bulunmaktadır.
Ölçüler: Bit,bayt,kilobayt,megabayt,gigabayt,terabayt olarak sıralanır.

ölçüler:
8 bit = 1 bayt
1024 bayt = 1 kilobayt
1024 kilobayt = 1 megabayt
1024 megabayt = 1 gigabayt
1024 gigabayt = 1 terabayt

ölçü terimlerinin kısaltmaları:
bit = b
bayt = B
kilobayt = KB
megabayt = MB
gigabayt = GB
terabayt = TB

Salih BİLGİN

para tanımı


Para: karşılığında Mal ve Hizmet almaya ve vermeye ; ve bunların ekonomik değerlerini takas etmeye yarayan üzerinde rakamsal değerler taşıyan kağıt ( kağıt olarak değer taşımayan kağıt parçası ). Para genel kabul gören değişim aracına verilen isimdir. Para, malların birbiriyle değiştirilebilmesini sağlar.

Çağlar boyunca para az bulunan maddelerden yapılmıştır. Değerli metallerden deniz kabuklarına ve hatta sigaraya kadar pek çok eşya veya mal para işlevi görmüştür.Parayı milattan önce Lidya'lılar bulmuştur.

matematik tanımı

Matematik (Osmanlıca: Riyaziye), ardışık soyutlama ve genellemeler süreci olarak geliştirilen fikirler (yapılar) ve bağıntılardan oluşan bir sistemdir.[1] Bu yapıların ve bağıntıların oluşturulması sezgi gerektirir.Sezgi,hayal gücü ve tümevarımcı düşünme süreçlerini kapsar. Bağıntılar yapılar arasındaki ilişkilerdir;yapıları birbirine bağlar.[2] Matematiğin yapısında elemanlar ve önermeler vardır. Elemanlara nokta,doğru,düzlem,üçgen gösterilebilir. Önermelere ise "Üçgenin iç açıları toplamı 180° 'dir" örneği verilebilir. Ancak matematik doğru hüküm veren önermelerle uğraşır.

Matematik insan tarafından zihinsel olarak yaratılan bir sistemdir. Bu durum matematiği soyut hale getirir. Birçok matematikçi matematiği bir bilimden çok sanat olarak görerek araştırdıkları alanları sadece saf bir estetik kaygı ile incelerler. Matematiği bilimin dili olarak ele alıp, pozitif bilim saymayan filozoflar da vardır.

Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk (d. 1881, Selanik – ö. 10 Kasım 1938, İstanbul), Türk Kurtuluş Savaşı'nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Türk asker ve devlet adamıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu'da başlayan Ulusal Bağımsızlık Mücadelesi'nin askerî, fikrî ve siyasi önderliğini yapmış; modern Türkiye'yi oluşturan devrim ve reformları gerçekleştirmiştir.

atatürk'ün ilkeleri

Atatürk İlkeleri, çağdaşlaşma yönünü belirleyen ve Atatürk Devrimleri'ne temel teşkil eden fikir ve düşüncelerdir. Atatürkçü Düşünce Sistemi içinde birbirine bağlı bir bütün oluşturan Atatürk İlke ve Devrimleri, Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştirabilmek için bilimsel düşünceyi esas alan aklın ve mantığın çizdiği yollardır. Bu nedenle Atatürk ilke ve devrimlerinin felsefesinde yapıcılık, en doğruya, faydalıya yöneliş yatar.

Atatürk İlkeleri, başlangıcından itibaren Türk Devrimi içinden doğmuş ve onun uygulamalarına yön vermiştir. Atatürkçülük konularını araştıran bilim adamları bu ilkeleri Temel İlkeler ve Bütünleyici İlkeler olarak iki başlıkta toplarlar.

Bu ilkeler, Atatürk’ün devlet anlayışına hakim olan milli devlet, tam bağımsızlık, milli egemenlik ve çağdaşlaşma (medenileşme) hedefinden kaynaklanmaktadır.

Atatürk İlkeleri, önce dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın program ilkeleri olarak benimsenmiştir. 1937’de çıkarılan bir kanunla 1924 Anayasası’na eklenen ilkeler, bu uygulama ile hukuken Türk milletine mâl edilmiştir.

Temel İlkeler [değiştir]

* Cumhuriyetçilik
* Milliyetçilik
* Halkçılık
* Devletçilik
* Laiklik
* İnkılâpçılık

Bütünleyici İlkeler [değiştir]

* Milli bağımsızlık
* Milli birlik, beraberlik ve ülke bütünlüğü
* Yurtta sulh, cihanda sulh
* Çağdaşlık
* İnsan ve İnsanlık sevgisi
* Akılcılık, bilimcilik, gerçekçilik

sıfat tanımı

Bir ismin önüne gelerek o adı niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat (ön ad) denir. Sıfatlar kendi arasında Niteleme Sıfatları ve Belirtme Sıfatları olmak üzere iki ana gruba ayrılır.


sıfat çeşitleri:

Niteleme Sıfatları

Kendinden sonra gelen ismin rengini, kokusunu,biçimini gösteren sıfatlara denir

Belirtme Sıfatları

Bulunduğu durum bakımından ismi belirten sıfatlardır.4'e ayrılır.

İşaret Sıfatı

Adları , işaret yönünden belirten sıfatlardır. Adlara "hangi" sorusunu sorarak buluruz.

Örneğin:Çocukluğum bu kasabada geçti. şu evler ne kadar değişti değilmi ?

Sayı Sıfatı

Adları sayılarıyla belirten sıfatlarda 4'e ayrılırlar:

1. Asıl Sayı Sıfatı : Ek almamış sayı sıfatıdır..
2. Kesir Sayı Sıfatı : Varlıkların "ne kadar parça" olduğunu anlatmak için kullanılır. "-te ,-da ekleri getirilerek yapılır.


==

Belgisiz Sıfatlar

Bir adı kesinlik belirtmeyen sıfatlardır. Sayı ile ilgili olanları fazladır. Ancak sayı sıfatı olarak kullanılamazlar.

Unvan Sıfatları

İnsanların , rütbe , rütbe , derece ve toplumsal durumlarına göre özel adların yanında kullanılan saygı , tanıtma sözcükleridir. Anlam yönünden niteleme sıfatına yakındır.

Pekiştirilmiş Sıfatlar

Aliteratif pekiştirme önekleri ile anlamları pekiştirilmiş niteleme sıfatlardır. Bu sıfatların çoğu, ilk hecelerinin "m, p, r, s" harfleriyle biten aliteratif bir yinelemesi olan bir önek ile türetilir. Bir bölümü ise daha uzun ve düzensiz aliteratif önekler içerir. Bu sözcükler ön ekleri ile birlikte yazılır.

Düzenli Örnekler

* beyaz: be+m+beyaz = bembeyaz
* kara: ka+p+kara = kapkara
* temiz: te+r+temiz = tertemiz
* mavi: ma+s+mavi = masmavi

zamir tanımı

Zamir veya adıl, ad olmadıkları halde cümlede varlıkların yerine kullanılabilen, varlıkların yerini tutan ve adların yerine getirdiği tüm işlevleri yerine getirebilen kelime veya ek. Ben, sen, o, biz, siz, onlar; kendim, kendin, kendi, kendimiz, kendiniz, kendileri kelimeleri ve bu, şu, o; kim, ne; biri; -ki ekleri zamirlere örnek gösterilebilir.

Zamirler "kelime halindeki zamirler" ve "ek halindeki zamirler" olmak üzere iki gruba ayrılırlar.


kelime halindeki zamirler:


Şahıs (kişi) zamirleri
Kişi adlarının yerine kullanılan ben, sen, o, biz, siz, onlar ile kimi durumlarda kişi adının yerine geçen kendi sözcükleridir:

"Bunu ancak ben yaparım."
"Yarın onlara da uğrayacağız."
"Siz nerede oturuyorsunuz?"

* Kendi kelimesi bir Kişi adının veya başka bir şahıs zamirinin yerine kullanıldığında kendisi veya kendin şekline dönüşebilir:

"Avukat olmayı kendisi istedi."
"Bu konuda kendin karar vermelisin."

* Kendi kelimesi bir eylemi nitelerse "durum (hal) zarfı" olur:

"Ali bahçede kendi kendine oynuyor." ("Nasıl oynuyor?" sorusuna cevap niteliğinde olan "kendi kendine" durum zarfıdır.)

* Kendi kelimesi eylemin özneye geri dönmesini sağlıyorsa "dönüşlülük zamiri" olarak adlandırılır:

"Zorla evlendirilen genç kız kendini asmış."

* Ben ve sen şahıs zamirleri, adın yönelme (-e) durumuyla çekimlendiğinde ses değişimine uğrayarak bana ve sana olur:

"Sana daha kaç kere söylemem gerekiyor?"

* Şahıs zamiri olan 'o', işaret sıfatı olan 'o' ile karıştırılmamalıdır. Genellikle şahıs zamiri olan 'o'dan sonra virgül (,) gelir.

"O, bu işe ne diyecek dersin?" (şahıs zamiri)
"O adam seni bu hale getirdi." ("hangi adam" sorusuna yanıt niteliğinde olan "o" işaret sıfatıdır)

İşaret zamirleri

Varlıkların yerini işaret ederek tutan zamirlerdir: "bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar". Yakındaki varlıklara işaret ederken bu ve bunlar; biraz uzaktaki varlıklara işaret ederken şu ve şunlar; en uzaktaki varlıklara işaret ederken o ve onlar kullanılır:

"Şunu deneyeyim, bu biraz küçük geldi."

* Buna, şuna, ona, öteki, beriki, böyle, şöyle, öyle kelimeleri de işaret zamiri olarak kullanılırlar:

"Şuna bak, kendini birşey sanıyor!"
"Gel de böylesi ile ortaklık kur..."
"Öteki daha yetenekliydi, keşke göndermeseydik."

* O ve onlar insanlar için kullanıldığında "şahıs zamiri" olarak adlandırılırlar:

"Ahmet'i soruyorsan, o yarın burada olacak." (şahıs zamiri)
"Onları en alt çekmeceye koy." (işaret zamiri)

* Bu, şu, bunlar, şunlar işaret zamirleri şahıslar için de kullanılabilirler.

"Karşı takımı bunlarla mı yeneceğiz?"
"Şu, daha uzun duruyor."

* İşaret zamirleri belirtili isim tamlamalarında tamlayan veya tamlanan olarak kullanılabilirler:

"Bunun sonucuna katlanacaksın." ("bu" tamlayan)
"Öğrencinin böylesi insanı çileden çıkarır." ("böylesi" tamlanan)

Soru zamirleri [değiştir]

Cümlede adların yerine kullanılan soru sözcüklerine soru zamiri denir. Soru zamiri ile oluşturulmuş soru cümlelerinin cevabı yine bir isim veya zamirdir.

"Nereye gidiyorsun?" (sinemaya, okula, ona vs.)
"Dolaptaki tatlıyı kim bitirdi?" (Nazan,Özden,deden,hüsamettin eniştev.b.
"Hangisini giyeceksin?" (şunu, bunu, uzun kollu olanı vs.)
"Ödülü kime verdiler?" (sana, Orhan Pamuk'a vs.)

* Bazı soru zamirleri cümledeki eylemi etkilediklerinde "soru zarfı" olurlar:

"Ne aval aval bakıyorsun, yesene!" (soru zarfı)
"Yarın ne giyeceksin?" (soru zamiri)

* Bazı soru zamirleri cümledeki isimleri nitelediklerinde veya belirttiklerinde "soru sıfatı" olurlar.

"Hangi kalem senin ki?" (soru sıfatı)
"Hangisi senin?" (soru zamiri)

* Soru zamirleri bir belirtili isim tamlamasında tamlayan veya tamlanan olarak kullanılabilirler:

"Bunların hangisi sana vurdu?" ("bunlar" işaret zamiri ve tamlayan, "hangisi" soru zamiri ve tamlanandır)
"O çocuk babanın nesi oluyor?" (tamlanan)
"Kimlerin kalbi daha sağlıklı, belli olacak." (tamlayan)

Belgisiz zamirler

Cümlede varlıkları isim, sayı, miktar ve ölçü yönünden belli belirsiz karşılayan zamirlere belgisiz zamir denir: Hepsi, kimse, tümü, herkes, hepimiz, kimisi, kimileri, kimi, biri, birisi, birileri, birkaçı, bazısı, bazıları, çoğu, birçoğu, birçokları, başkası, birazı, fazlası, bir kısmı, şey vb gibi:

"Dünkü eğlenceye kimse gelmemiş."
"Kimi rakı sever, kimi şarap."
"Başkası görse, seni kesin rapor ederdi."
"Bana aklı başında birisini gönder."

* Belgisiz zamirler bir isim tamlamasında tamlayan veya tamlanan olarak kullanılabilirler:

"Herkesin iyiliği için böyle olması gerekiyor." (tamlayan)
"Çocuklardan birkaçı firar etmiş." (tamlanan)

* Şahıs ve işaret zamirleri ikileme oluşturacak şekilde birlikte kullanılırlarsa, "belgisiz zamir" olurlar:

"Onun bunun lafıyla dolduruşa gelme."
"Seni beni dinler mi o hınzır."
"O bu ne derse desin, Rıza Bey bambaşkadır."

* "Şey" sözcüğü varlıkların adlarını veya diğer zamirleri belli belirsiz karşıladığından belgisiz zamirdir:

"Bugün pazardan şey aldım."


* İlgi zamiri, bağlaç olan ki ile karıştırılmamalıdır. Bağlaç olan ki ayrı yazılır ve kaldırıldığında cümlenin anlamı pek değişmez. İlgi zamiri kaldırıldığında ise cümle ya devrik hale gelir ya da apayrı ve kastedilmeyen bir anlam kazanır:

"Her gün gel ki birşeyler öğrenesin." (bağlaçtır)
"Ne ki bu?" (bağlaçtır)

"Evimizinki akıyor." (evimizin çatısı, suyu vs. -ki kaldırıldığında cümle anlamsız hale gelir.)

* İlgi zamiri, isimden sıfat türeten -ki eki ile de karıştırılmamalıdır. Genellikle ilgi zamiri olan -ki'den önce -im, -in gibi aidiyet bildiren ekler gelir. Sıfat türeten -ki eki ise doğrudan bir isime eklenir:

"Buranınki evdeki ayrandan çok daha lezzetli olur." (Birinci -ki "ayran" kelimesinin anlamını karşılar ve ilgi zamiridir, ikincisi ise sıfat türeten bir ektir)
"Yarınki yarışmaya katılıyor musun?" (-ki isimden sıfat üretir)
"Yarınki çok zorlu olacak." (yine "yarınki yarışma" kastedilmektedir ancak tamlanan kelime olan yarışmanın görevini -ki ilgi zamiri üstlenmiştir)



Basit(yalın) zamirler

Yapım eki almamış, kök durumunda olan zamirlerdir. Sadece çekim eki alabilirler: ben, sen, bunda, bazıları, kim, onlardan, onun, sana vb gibi.

Bileşik zamirler [değiştir]

İki sözcüğün birleşiminden veya bir arada kullanımından oluşmuş zamirlerdir: birçoğu, birkaçı, hiçbiri, herbiri, herhangi biri vb...

küçük ünlü uyumu

Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür:

1. Türkçe'de bir sözcüğün ilk hecesinde düz ünlü (a, e, ı, i) varsa son­raki hecelerde de düz ünlü bulunur: anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, ılıklaşmak, seslenmek, yelek, bilek, çilek.

2. Türkçe'de bir sözcüğün ilk hecesinde yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) varsa bunu izleyen ilk hecede dar yuvarlak (u, ü) veya geniş düz (a, e) ünlü bulunur: boyunduruk, çocuk, odun, yorgunluk, yoklamak, vurmak, yumurta, ağrı, saldırı vb.

* Küçük ünlü uyumuna aykırı birtakım Türkçe sözcükler de vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavur-, kavuş-, savur-, yağmur.

* Küçük ünlü uyumu, alıntı sözcüklerde aranmaz: aktör, alkol, bandrol, daktilo, doktor, ,motor,kabul, kitap, konsolos, muzır, mühim, mümin, müzik, profesör, radyo, vakur.

* Küçük ünlü uyumuna aykırı sözcüklere getirilen ekler, sözcüğün son ünlüsüne uyar: kavun-u, konsolos-luğ-u, mümin-lik, müzik-çi, yağmur-luk.

* -ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü uyumuna uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü,süpürgü.

büyük ünlü uyumu

Türkçe'de bir sözcüğün birinci hecesinde kalın (ağzın arka tarafından çıkan) bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince (ağzın ön tarafından çıkan) bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük gibi. Buna büyük ünlü uyumu adı verilir.

CD-ROM tanımı

CD-ROM isim (yaygın olarak, sadece CD de denir) İngilizce bir terim olan Compact Disc Read-Only Memory sözcüklerinin baş harfleri alınarak yapılmış olan kısaltma. Bilgi ve verileri, kalıcı olarak kaydetmeye yarayan elektronik kayıt ortamı. Eşanlam. Yoğun Teker...

CD-ROM, Elektronik üreticisi firmalar tarafından, standart kabul edilen ve özellikleri, sarı kitapta belirtilmiş olan elektronik bir kayıt ortamıdır. Bu tanıma uyan CD-ROM lar Philips firması tarafından verilen "Compact Disk Logosunu" taşıyabilmektedir.

CD-ROM, teker biçiminde, üzeri spiral biçiminde izler taşıyan, aluminyum kaplamalı, yassı bir elektronik kayıt malzemesidir. CD yüzeyindeki bazı bölümler, kaplama (üretim)sırasında, biraz derinleştirilmiştir. Pits denilen bu çukurlar, gelen ışınları biraz daha erken yansıtır. Verilerin yazılması ve okunması, zayıf bir lazer ışınının, bu çukur ve düzlükler üzerinde yansıma (ya da yansıma ması) sayesinde gerçekleşir.

Bir CD ROM'un çapı 12 santimdir. Üzerine 650 ile 900 MB arasında bilgi kaydedilebilir. Ancak, tüm CD Sürücüler (CD-ROM aygıtları) bu verileri okuyamadığından, yaygın olarak, 700 MB kapasiteli olan CD ler kullanılır. 700 MB lık kayıt kapasitesi, yaklaşık olarak 80 dakikalık bir müzik kaydına eşdeğer bir yeğinliktir.Günümüzde 2x ile 56x e kadar yazım hızına sahiptirler.

CD-ROM üzerine kayıtlı olan bilgi ve verilerin, ne kadar süreyle saklanabildığı henüz tam olarak bilinememektedir. Yapılan tahminler, CD ROM 'un nasıl depolandığına bağlı olarak, 10 ile 50 yıl arasında değişmektedir. Bu süre, kağıt ve pergament ile karşılaştırılamayacak kadar kısa bir süredir. Ancak, materyalin geliştirilmesi ve buna bağlı olarak, verilerin daha uzun süreli olarak korunabilmesi ile ilgili çalışmalar, aralıksız olarak sürmektedir.

CD ROM güneş ışınlarına duyarlı bir materyaldir. Bu nedenle, (böyle bir şey) uygulamada pek mümkün olmasada, 20 derecelik sabit bir oda sıcaklığında, ve karanlık bir odada depolanması gerekir.

RAM tanımı

Rastgele erişimli hafıza (random access memory) (genellikle baş harflerinden oluşan sözcükle bilinir. Veya hem okunabilir hem yazılabilir fiziksel bellek ) RAM mikroişlemcili sistemlerde kullanılan bir tür veri deposudur. Buna karşın diğer hafıza aygıtları (manyetik kasetler, diskler) saklama ortamındaki verilere önceden belirlenen bir sırada ulaşabiliyorlar ki mekanik tasarımları ancak buna izin veriyor.

Bir RAM çipinde her hangi farklı iki veriye ulaşmak için aşağı yukarı aynı süre harcanıyor. Buna karşılık disk ve benzerleri okunan verinin başı bulunan noktaya yakınsa az zaman, uzaksa çok zaman harcıyor ve baş konumu sürekli yer değiştiriyor.

RAM, genellikle bilgisayardaki ana hafıza ya da birincil depo; yükleme, gösterme, uygulamaları yönlendirme ve veri için çalışma alanı olarak düşünülür. Bu tip RAM genelde tümleşik devre biçimindedir. Yaygın olarak hafıza çubuğu veya RAM çubuğu isimleriyle anılır çünkü devre kartı üzerine, küçük devreler halinde, plastik paketleme yardımıyla birkaç sakız paketi boyutundadır. Çoğu kişisel bilgisayarda RAM eklemek veya değiştirmek için yuva bulundurur.

Çoğu RAM hem yazılıp hem okunabilir. Bu yüzden RAM sık sık "okunan-yazılan hafıza" ismiyle yer değiştirmiştir. Bu bağlamda RAM, ROM'un tersi, daha doğrusu sıralı ulaşılabilir hafızanın tersi olarak kabul edilir. Ramler genelde (2^n) byte şeklinde paketlenmiş olarak piyasada bulunur.

sabit disk tanımı

Sabit Diskler, veri depolanması amacı ile kullanılan manyetik kayıt ortamlarıdır. Önceleri büyük boyutları ve yüksek fiyatları nedeni ile sadece bilgisayar merkezlerinde kullanılan sabit diskler, cep telefonları ve sayısal fotoğraf makineleri içine sığabilecek kadar küçülen boyutları ile günlük hayatımıza girmişlerdir.

Sabit disklerin en yoğun kullanım yeri bilgisayarlardır. Ses, görüntü, programlar, veri tabanları gibi büyük miktarlarda bilgi, gerektiğinde kullanılmak üzere sabit disklerde saklanır.

Günümüzde sabit diskler veri aktarımında son derece hızlanmış olsalar da elektromekanik yapıda olduklarından RAM'lara göre yavaştırlar. Bilgisayarlarda yardımcı ve kalıcı bellek olarak kullanılırlar. Bir bilgisayar programı işletilmeye başladığında, programın çalışması için gerekli olan bilgiler sabit diskten okunarak çok daha hızlı olan RAM belleğe aktarılır. Gereksinim duyulan kısım RAM'a sığmayacak kadar büyükse, bilgisayar sabit diskin bir bölümünü RAM bellek gibi kullanır.

Bilgisayar sabit diskleri genellikle bilgisayarların içinde sabitlenmiş durumda bulunurlar, bilgisayarlara dışarıdan bağlanabilen taşınabilir olanları da vardır.

bilgisayar tanımı


Bilgisayar, belirli komutlara göre veri işleyen ve depolayan bir makinedir.


Bilgisayarlar çok farklı biçimlerde karşımıza çıkabilirler. 20. yüzyılın ortalarındaki ilk bilgisayarlar büyük bir oda büyüklüğünde olup, günümüz bilgisayarlarından yüzlerce kat daha fazla enerji tüketiyorlardı. 21. yüzyılın başına varıldığında ise bilgisayarlar bir kol saatine sığacak ve küçük bir pil ile çalışacak duruma geldiler. Toplumumuz kişisel bilgisayarı ve onun taşınabilir eşdeğeri, dizüstü bilgisayarını, bilgi çağının simgeleri olarak tanıdılar ve bilgisayar kavramı ile özdeşleştirdiler.Günümüzde çok yaygın kullanılıyorlar.

İstenilen programı kayıt edip istenilen zamanda çalıştırabilmeleri bilgisayarları çok yönlü kılıp hesap makinelerinden ayıran ana özellikleridir. Church-Turing tezi bu çok yönlülüğün matematiksel ifadesidir ve herhangi bir bilgisayarın bir diğer bilgisayarın görevlerini yerine getirebileceğinin altını çizer. Dolayısıyla, karmaşıklıkları ne düzeyde olursa olsun, cep bilgisayarından süper bilgisayarlara kadar, bellek ve zaman kısıtı olmadığı takdirde hepsi aynı görevleri yerine getirebilirler.

kur'an tanımı

Kur'ân veya Kur'ân-ı Kerîm (Arapça: القرآن veya القرآن الكريم), İslam aleminde İslam peygamberi Muhammed'e Allah tarafından Cebrail aracılığıyla vahiyler şeklinde gönderildiğine inanılan kutsal kitap. İlk kez 7. yy'da kitap haline getirilmiştir. Kur'ân ayrıca Kelamullah, Kitabullah, Furkan, Tenzil, Mushaf, Kitab, Nur ve Zikir isimleriyle bilinir. Fatiha Sûresi ile başlayıp, Nas Sûresi ile sona erer.

Okunuşunun kutsal olduğuna inanılarak, sadece yazı ile Kur'an'ın tam olarak sonraki nesillere aktarılamayacağı düşünülmüş, ilave işaretlemeler ve özel okunuşu tecvid ile birlikte nesilden nesile aktarılmıştır.

güneş enerjisi

Güneş enerjisi veya Güneş erkesi, Güneş ışığından enerji elde edilmesine dayalı teknolojidir.

Güneşin yaydığı ve dünyamıza da ulaşan enerji, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir, güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır. Dünya atmosferinin dışında güneş ışınımının şiddeti, aşağı yukarı sabit ve 1370 W/m2 değerindedir, ancak yeryüzünde 0-1100 W/m2 değerleri arasında değişim gösterir. Bu enerjinin dünyaya gelen küçük bir bölümü dahi, insanlığın mevcut enerji tüketiminden kat kat fazladır. Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle 1970'lerden sonra hız kazanmış, güneş enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş, güneş enerjisi çevresel olarak temiz bir enerji kaynağı olarak kendini kabul ettirmiştir.

güneş sistemi


Güneş Sistemi; Güneş'ten ve onun çekim etkisi altında kalan sekiz gezegen ve onların bilinen 166 uydusundan[1], beş cüce gezegenden (Ceres, Plüton, Eris, Haumea, Makemake ile onların bilinen altı uydusu), ve milyarlarca küçük gökcisminden oluşur. Küçük cisimler kategorisine asteroitler, Kuiper kuşağı nesneleri, kuyrukluyıldızlar, göktaşları ve gezegenler arası toz girer.

Güneş Sistemi; Güneş, dört yerbenzeri iç gezegen, küçük taş asteroitlerden oluşan bir asteroit kuşağı, dört gaz devi dış gezegen, ve Kuiper kuşağı denen buzsu cisimlerden oluşan ikinci bir kuşaktan ibarettir. Kuiper kuşağının ötesinde ise seyrek disk, gündurgun (heliopause) ve en son olarak da varsayımsal Oort bulutu bulunur.

Güneş'ten olan uzaklıklarına göre gezegenler sırasıyla Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, ve Neptün'dür. Bu sekiz gezegenin altısının çevresinde doğal uydular döner. Ayrıca dış gezegenlerin her birinin toz ve diğer parçacıklardan oluşan bir gezegen kuşağı vardır. Dünya dışındaki tüm gezegenler adlarını Yunan-Roma mitolojisi tanrılarından alır. Beş cüce gezegen ise; Kuiper kuşağında yer alan Plüton, Haumea ve Makemake; asteroit kuşağındaki en büyük cisim olan Ceres ve seyrek diskte yer alan Eris'tir. Eris bilinen en büyük cüce gezegendir.

boşaltım sistemi

Boşaltım sisteminin vücut dengesinin (homeostaz) sağlanmasında çok önemli bir yeri vardır.

Böbrekler, üreterler ve idrar kesesinden oluşan boşaltım sistemi, yapım-yıkım sırasında ortaya çıkan atık maddelerin atılımından sorumludur. Vücut işlevlerinin sürekliliği için hücrelerden atık maddelerin atılması gerekir. Katı ve sıvı atıklar, kan içinde erimiş olarak taşınırlar ve böbreğe ulaştırılarak süzülürler. Bu atıklar üreterler yoluyla idrar kesesine geçerek, belli aralıklarla sidik olarak depolanıp, değişik aralıklarla vücuttan atılırlar.


böbrekler:

Böbrekler, omurgalılarda bulunan fasulye biçiminde boşaltım organlarıdır. 10 cm boyuna kadar olabilen böbrekler, boşaltım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Bu organlar, başta üre olmak üzere atıkları kandan süzer ve onları su ile birlikte idrar olarak boşaltırlar. Böbrekleri ve böbreklere etki eden hastalıkları inceleyen tıbbi dal nefrolojidir.[1] Nefroloji, adını Yunanca "böbrek" anlamına gelen nephros sözcüğünden alır. Böbrek(ler) ile ilgili anlamında kullanılan renal sözcüğü ise Latince renalis sözcüğünden gelir.[2] Böbreklerin içindeki süzme birimlerine nefron denir. Her böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron bulunur.


üreterler:
Üreterler, böbrek ile idrar torbası arasında bulunurlar. 25-30 cm uzunluğunda, 4-7 mm çapında, kas liflerinden oluşmuş boru şeklinde yapılardır. Böbreklerde oluşan idrar bu ince borucuklar vasıtasıyla sidik kesesine ulaşır. Ureter pars abdominalis ve pars pelvica olmak üzere iki kısımda incelenir. Ureterin üç yerde darlığı vardır. Birinci darlık başlangıç yerinde, ikinci darlık linea terminalis’i çaprazladığı yerde, üçüncü darlık da sidik kesesine girdiği yerdedir (en dar yeri burasıdır).


idrar kesesi:


İdrar kesesi yoğun kas liflerinden oluşmuş, idrarın depolandığı, genişleme özelliği bulunan torba biçiminde bir yapıdır. İdrar torbası dolduğunda kesenin duvarını oluşturan kas lifleri gerilerek idrara çıkma hissi uyandırır ve duvarındaki kasların kasılması ile idrar kesesi boşalır. Kadınlarda pelvis boşluğunun tabanında, erkeklerde rektumun önünde ve prostatın üzerindedir.

otelde kullanılan ing. kelimeler

İki kişilik oda istiyorum I want a double room
Sessiz bir oda istiyorum I want a quite room
Sabun/şampuan istiyorum I want soap/shampoo
Odamı değiştirmek istiyorum I want to change the room
Tuvalet kağıdı istiyorum I want toilet paper
Temiz havlu istiyorum I want clean towels
Tuvalet tıkalı The toilet is blocked
Lütfen bizi altıda uyandırın Please wake us at 6 am

ingilizce kelimeler 1

hello: merhaba
desk: sıra
window: pencere
book: kitap
chair: sandalye
pen: tükenmez kalem
pencil: kalem
notebook: defter
teacher: öğretmen
student: öğrenci
classroom: sınıf
table: masa
bag: çanta
schoolbag: okul çantası
school: okul
ruler: cetvel
door: kapı
board: tahta
rubber: silgi
bird: kuş
egg: yumurta
apple: elma
ball: top
umbrella: şemsiye
orange: portakal
cat: kedi
television: televizyon
dog: köpek
start: başla
stop: dur
radio: radyo
plane: uçak
flower: çiçek
balloon: balon
tree: ağaç
child: çocuk
car: araba
animal: hayvan
mother: anne
father: baba
brother: erkek kardeş
sister: kız kardeş
grandfather: büyükbaba
grandmother: Büyükanne
aunt: hala,teyze,yenge
uncle: amca
baby: bebek
hat: şapka
skirt:etek
box: kutu
people: insan
hair: saç
eye: göz
nose: burun
arm: kol
hand: el
leg: bacak
foot: ayak
face: yüz
mouth: ağız
rabbit: tavşan
fish: balık
holiday: tatil
water. Su
money: para
paper: kağıt
bee: arı
snake: yılan
elephant: fil
house: ev
banana: muz
picture: resim
doll: oyuncak bebek
walkman: volkmen
bike: bisiklet
kite: uçurtma
camera: kamera
glasses: gözlük
ice cream: dondurma
trousers: pantolon
T-shirt: tişört
Jacket: ceket
Boot: bot, çizme
Coat: palto
Skirt: etek
Shoes: ayakkabı
Armchair: koltuk
Carpet: halı
Fridge: buzdolabı
Name: ad
Surname: soyad
Number: numara
Telephone. Telefon
Computer. Bilgisayar

maddenin gaz hali

Gaz, katı halin ve sıvı halin yanı sıra maddenin hallerinden biri. Sıvılar gibi belirli bir biçimi bulunmayan gazların belirli hacimleri de yoktur: İçinde bulundukları her çeşit boşluğu doldururlar. Bir başka deyişle gazlar, maddelerin, atomların ya da moleküllerin, komşularından koparak uzaklaşmalarına ve serbest olarak hareket edebilmelerine yetecek oranda ısı enerjisi taşıdıklarında ortaya çıkan, yüksek sıcaklık halini temsil ederler: Birçok gaz, yeterli derecede soğutulduğunda önce sıvı, sonra da katı hale geçebilir; aynı biçimde birçok katı ve sıvı da ısıtıldıklarında gaz haline gelirler (ama, bazı durumlarda, sıcaklık yeterli bir düzeye erişmeden ayrışma olur ya da yanarlar). Gazlar yalnızca basınçla da sıvılaşabilirse de, bunun gerçekleşebilmesi için, sıcaklıklarının kritik noktadan düşük olması gerekir. Oda sıcaklığında sıvı ya da katı halde bulunan maddelerin gaz haline, kritik noktaya kadar olan sıcaklıklarda "buhar", daha yüksek sıcaklıklarda "gaz" adı verilir. Termodinamikteki ideal gaz kavramı, gazların davranışlarını tanımlamakta kullanılır.

maddenin katı hali

Katı hal, sıvı halin ve gaz halinin yanı sıra maddenin hallerinden biri. Katı maddelerin özelliği, sıcaklık değişmediği sürece biçim ve boyutlarının değişmemesidir. Bunun nedeni, katıyı oluşturan atomlar arası ya da moleküller arası kuvvetlerin, ışıl titreşimlerin yıkıcı etkisine direnecek kadar güçlü olmalarıdır.
Katı halin başlıca iki biçimi vardır: Atomların madde içinde düzenli bir dağılımı bulunduğu billurlar (tuz, şeker, vb.); atomların konumlarının düzensiz olduğu amorf madde (sözgelimi cam). Billurların sıvılaş-maları için gereken erime noktası değişmezdir; amorf katılarsa, ısıtıldıklarında öncelikle esnekleşme eğilimi gösterirler.

maddenin sıvı hali

Sıvı hal, katı hal ve gaz halinin yanı sıra, maddenin hallerinden biri. Gazlar gibi belirli bir biçimden yoksun olmalarına karşın, sıvıların hacmi sabittir; bu yüzden içinde bulundukları hacmi dolduracak biçimde genişleyemezler. Ayrıca, sıkıştırılarak hacimlerinin küçültülmesi de oldukça güçtür. Sıvının atom ve molekülleri serbestçe hareket edecek kadar enerji taşıdıkları halde, sıvı molekülleri arasındaki çekim de oldukça güçlüdür. Sıvılar soğutuldukları zaman katılaşır, ısıtıldıkları zaman buharlaşırlar.

maddenin halleri

Maddenin halleri, katı, sıvı, gaz ve plazma olmak üzere dört tanedir. Gündelik hayatta maddeler genel olarak katı, sıvı ya da gaz halinde bulunur, ancak Dünya dışında, evrendeki maddenin %99'u plazma (iyonlaşmış gaz) halindedir. Madde, istenildiğinde ortam şartları elverişli hale getirilerek bir halden diğerine dönüştürülebilir.

maddenin tanımı

Madde, boşlukta yer kaplayan (hacim), kütlesi olan tanecikli yapılara denir.

Kendi çapında saf madde ve saf olmayan madde (karışım) olarak ikiye ayırdığı zaman saf maddeleri elementler ve bileşikler oluşturur. Saf maddenin belirli özellikleri vardır ve bu özellikleri hiç değişmez. Tam saf madde yok gibidir. Bir madde içinde bulunan yabancı maddeler, kimya usulleri ile anlaşılmayacak kadar az olunca, bu maddeye, saf denir. Saf süt demek, kimya bakımından doğru bir söz değildir. Çünkü süt belli özellikler taşıyan tek bir madde değildir.

Karışımları ise homojen ve heterojen olarak incelemek gerekir. Maddenin şekil almış haline cisim denir.

Maddede daima değişiklikler olduğunu bilmekteyiz. Maddede meydana gelen değişikliklere olay denir. Bu ise genel olarak fiziksel ve kimyasal olmak üzere ikiye ayrılır:

* Fiziksel olay: Bir madde üzerinde meydana geldiği vakit, o maddenin hüviyetini, yapısını değiştirmeyen olaydır. Mesela kağıdın yırtılması, fiziki bir olaydır. Çünkü kağıdın şekli değişmiş fakat özü yine kağıttır.

* Kimyasal olay: Bir madde üzerinde meydana geldiği vakit, o maddenin hüviyet ve yapısını değiştiren olaydır. Mesela kağıdın yanması gibi.

Atomların çekirdeklerinde değişmeler, parçalanmalar olduğu, radyoaktif denilen elementlerden anlaşılmaktadır. Atomların ortasında bulunan çekirdeklerin bu parçalanmasında, bir elementin başka bir elemente dönüştüğü anlaşılmıştır. Ayrıca, Albert Einstein'in izafiyet kuramına göre madde ve enerji birbirine eşdeğerdir. Bu sebeple madde enerjiye, enerji de maddeye dönüştürülebilir. Mesela bir uranyum çekirdeğinin veya başka bir ağır atom çekirdeğinin ikiye ayrılmasıyla meydana gelen çekirdek bölünmesinde madde enerjiye dönüşür. Bileşik cisimlerde olduğu gibi, elementler de hep değişmekte, bir halden başka hale dönmektedir.

tükçe dil kuralları 2

YAZIM KURALLARI - III

NOKTALAMA İŞARETLERİ
Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere noktalama işaretleri kullanılır.
Noktalama işaretlerinden nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru, ünlem, tırnak işaretleri, ayraç ve kesme ait oldukları kelimelere bitişik olarak yazılır ve kesme dışındaki işaretlerden sonra bir harf boşluğu ara verilir.
Nokta ( . )
1. Cümlenin sonuna konur:
Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurul­muştur.
Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık çöküyordu. (Reşat Nuri Güntekin)
2. Bazı kısaltmaların sonuna konur:
Alb. (albay), Dr. (doktor), Yrd. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkası, ve benzeri, ve bunun gibi), Alm.Ar. (Arapça), İng. (İngilizce).
3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur:
3. (üçüncü), 15. (on beşinci); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak, 4. Levent.
UYARI: Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında.
4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:
I. 1. A. a.
II. 2. B. b.
5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:
29.5.1453, 29.X.1923.
Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adların­dan önce ve sonra nokta kullanılmaz:
29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923.
6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:
Tren 09.15'te kalktı. Toplantı 13.00’te başladı.
Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra)
7. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:
Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları, Ankara, 1960.
8. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur: 326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500.
9. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 4.5=20
Virgül ( , )
1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:
Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sı­cak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum.(Halide Edip Adıvar) Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller
Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller (Faruk Nafiz Çamlıbel)
Zindana atılan mahkûmlar gibi titreşerek, haykırarak geri geri kaçmaya uğraşıyorduk. (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur:
Bir varmış, bir yokmuş.
Umduk, bekledik, düşündük. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez.(Falih Rıfkı Atay)
3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra ko­nur:
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. (Mustafa Kemal Atatürk)
4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:
Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğun­dan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur:
Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım.(Mustafa Kemal Atatürk)
6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına ko­nur:
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Ahmet Haşim)
Kopar sonbahar tellerinden
Derinden, derinden, derinden
Biten yazla başlar keder musikisi (Yahya Kemal Beyatlı)
7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerinden sonra konur:
Datça'ya yarın gideceğim, dedi.
Şehirde ilk önce hükûmet doktoruyla karşılaştım.
– Bugünlerde başımı kaşımaya vakit bulamıyorum, dedi. (Reşat Nuri Güntekin)
8. Konuşma çizgisinden önce konur:
Bahçe kapısını açtı. Sermet Bey’e,
– Bu anahtar köşkü de açar, dedi. (Ömer Seyfettin)
9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bil­diren hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur: Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz.
Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor. (Yahya Kemal Beyatlı)
10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime grup­larıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:
Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır. (Halit Ziya Uşaklıgil)
Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi. (Reşat Nuri Güntekin)
11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:
Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek, mücadele, müsademe demektir.(Mustafa Kemal Atatürk)
Sayın Başkan,
Sevgili Kardeşim,
Değerli Arkadaşım,
12. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur:
38,6 (otuz se­kiz tam, onda altı), 25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş).
13. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur:
Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.
Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958.
UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz:
Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşek­kürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa)
Ben Atatürk'le üç veya iki defa karşılaştım. (Burhan Felek)
Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül! (Yahya Kemal Beyatlı)
UYARI: Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz:
Hem gider hem ağlar.
Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli. (Atasözü)
Gerek nesirde gerek nazımda yeni bir söyleyişe ulaşılmıştır.
Siz ister inanın ister inanmayın, bir gün bile durmam.
Ne kız verir ne dünürü küstürür.
UYARI: Cümlede pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılan da / de bağlacından sonra virgül konmaz:
İmlamız, lisanımız düzelince lisanımız da kafamız düzelince düzele­cek, çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil! (Yahya Kemal Beyatlı)
UYARI: Metin içinde -ınca / -ince anlamında zarf-fiil görevinde kulla­nılan mı / mi ekinden sonra virgül konmaz:
Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense. (Orhan Kemal )
Öyle zekiler vardır, konuştular mı ağızlarından bal akıyor sanırsın. (Attila İlhan)
UYARI: Şart ekinden sonra virgül konmaz:
Tenha köşelerde ağız ağıza konuşurken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı.
Gör gözlerinle de aklın yatarsa anlatıver millete. (Tarık Buğra)
UYARI: Metin içindezarf-fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz:
Cumaları bahçede buluştukça kıza kendisinin adi bir mektep talebesi olmadığını anlatmaya çalışıyordu. (Halide Edip Adıvar)
Şimdiye dek, ben kendimi bildim bileli kimse Değirmenoluk köyünden kaçıp da başka köyde çobanlık, yanaşmalık etmedi. (Yaşar Kemal)
Meydanlığa varmadan bir iki defa İsmail kendisini gördü mü diye kahveye baktı. (Necati Cumalı)
Ancak yemekte bir karara varıp arkadaşına dikkatli dikkatli bakarak konuştu. (Samim Kocagöz)
Noktalı Virgül ( ; )
1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur: Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek, Gönül, Yonca adları verilir. Türkiye, İngiltere, Azerbaycan; İstanbul, Londra, Bakü.
2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayır­mak için konur: Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum. At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.
İki Nokta ( : )
1. Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur:
Yeni harfler alındıktan sonra eski yazı ile bir tek kelime bile yazma­yan iki kişi görmüşümdür: Atatürk ve İnönü!
(Falih Rıfkı Atay)
– Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?
Ziraatçı sayar:
– Yulaf, pancar, zerzevat, tütün... (Falih Rıfkı Atay)
2. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur:
Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.(Mustafa Kemal Atatürk)
Kendimi takdim edeyim: Meclis kâtiplerindenim.(Falih Rıfkı Atay)
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Yahya Kemal Beyatlı)
3. Ses biliminde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til, usu:le, i:cat.
4. Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adın­dan sonra konur:
Bilge Kağan: Türklerim, işitin!
Üstten gök çökmedikçe
alttan yer delinmedikçe
ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin?
Koro : Göğe erer başımız
başınla senin !
Bilge Kağan : Ulusum birleşip yücelsin diye
gece uyumadım, gündüz oturmadım.
Türklerim Bilge Kağan der bana.
Ben her şeyi onlar için bildim.
Nöbetteyim ! (A. Turan Oflazoğlu)
5. Genel Ağ adreslerinde kullanılır: Türk Dil Kurumu
6. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 56:8=7, 100:2=50
Üç Nokta ( ... )
1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:
Ne çare ki çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveri­yordu da, bu yanı... (Tarık Buğra)
2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak is­tenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur: Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz.
Arabacı B...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu.(Ahmet Hamdi Tanpınar)
3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümle­rin yerine konur:
... derken şehrin öte başından boğuk boğuk sesler gelmeye başladı... (Tarık Buğra)
4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!(Faruk Nafiz Çamlıbel)
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medeni cihanda, layıkolduğu mevkiye isatetmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek...(Mustafa Kemal Atatürk)
5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:
Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar:
— Koca Ali... Koca Ali, be!..(Ömer Seyfettin)
6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevap­larda kullanılır:
— Yabancı yok!
— Kimsin?
— Ali...
— Hangi Ali?
— ...
— Sen misin, Ali usta?
— Benim!..
— Ne arıyorsun bu vakit buralarda?
— Hiç...
— Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa !..
— !.. (Ömer Seyfettin)
UYARI: Üç nokta yerine iki veya daha çok nokta kullanılmaz.
Soru İşareti ( ? )
1. Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur:
Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı? (Faruk Nafiz Çamlıbel)
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? (Ahmet Haşim)
Atatürk bana sordu:
— Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz? (Falih Rıfkı Atay)
Soru eki ve soru kelimesi kullanılmadan ezgili söyleyişlerde soru işareti kullanılır:
Gümrükteki memur başını kaldırdı:
(Reşat Nuri Güntekin) — Adınız?
2. Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle karşılanan yer, tarih vb. durumlar için kullanılır: Yunus Emre (1240?-1320), (Doğum yeri: ?).
Türk halk felsefesinin, Türk nükteciliğinin ve mizah dehasının bü­yük mümessili Nasreddin Hoca da (Hâce Nasirüddin) bu asırda yaşa­mıştır (1208 ?-1284).
(Türk Dünyası El Kitabı)
Ankara'dan Konya'ya 1,5 (?) saatte gitmiş.
1496 (?) yılında doğan Fuzuli ...
UYARI : mı / mi eki -ınca / -ince anlamında zarf-fiil işleviyle kulla­nıldığında soru işareti konmaz: Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve gideriz.
Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı.(Haldun Taner)
UYARI : Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı, Hisar'dan mı, Kavaklar'dan mı?(Yahya Kemal Beyatlı)
Ünlem İşareti ( ! )
1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlele­rin sonuna konur:
Ne mutlu Türk’üm diyene! (Mustafa Kemal Atatürk)
Hava ne kadar da sıcak!
Aşk olsun!
Ne kadar akıllı adamlar var!
2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Mustafa Kemal Atatürk)
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriye­tini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Mustafa Kemal Atatürk)
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)
Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)
UYARI: Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabi­leceği gibi cümlenin sonuna da konabilir:
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)
3. Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:
İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!).
Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor.
UYARI: Ünlemden sonra üç nokta yerine iki nokta konulması yeterlidir.
Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan. (Tarık Buğra)
Kısa Çizgi ( - )
1. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur:
Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bil- mem. Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12'yi geçmiş. Kanepe- lerde kimseler yok. Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanı- dık mı idi acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı? Yoksa kimsecik- lerin oturmadığı kanepelerde bu saatte pek başıboşlar mı oturur?
(Sait Faik Abasıyanık)
2. Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır:
Küçük bir sürü -dört inekle birkaç koyun- köye giren geniş yolun ağzında durmuştu. (Ömer Seyfettin)
3. Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur: al-ış, dur-ak, gör-gü-süz-lük.
4. Fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır: al-, dur-, gör-, ver-; başar-, kana-, okut-, taşla-, yazdır-.
5. Eklerin başına konur: -ak, -den, -ış, -lık.
6. Heceleri göstermek için kullanılır: a-raş-tır-ma, bi-le-zik, du-ruş-ma, ku-yum-cu-luk, prog-ram, ya-zar-lık.
7. Kelimeler arasında “-den...-a, ve, ile, ila, arasında” anlamlarını vermek için kullanılır: Türkçe-Fransızca Sözlük, Aydın-İzmir yolu, Ankara-İstanbul uçak seferleri, Türk-Alman ilişkileri, Ural-Altay dil grubu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 09.30-10.30, Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması, Manas Destanı'nda soy-dil-din üçgeni, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 2003-2004 öğretim yılı.
8. Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır: 50-20=30
Uzun Çizgi (—)
Yazıda satır başına alınan konuşmaları göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de denir.
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
“Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?”
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
— Hana sağ indi, ölü çıktı geçende! (Faruk Nafiz Çamlıbel)
Frankfurt'a gelene herkesin sorduğu şunlardır:
— Eski şehri gezdin mi?
— Rothshild'in evine gittin mi?
— Goethe'nin evini gezdin mi?
(Ahmet Haşim)
Oyunlarda uzun çizgi konuşanın adından sonra da konabilir:
Sıtkı Bey — Kaleyi kurtarmak için daha güzel bir çare var. Gerçekten ölecek adam ister.
İslam Bey — Ben daha ölmedim. (Namık Kemal)
UYARI : Konuşmalar tırnak içinde verildiğinde uzun çizgi kul­lanılmaz.
Eğik Çizgi ( / )
1. Yan yana yazılması gereken durumlarda mısraların arasına konur: Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak / O benim milletimin yıldızıdır parlayacak / O benimdir o benim milletimindir ancak.
2. Adres yazarken apartman numarası ile daire numarası arasına ve semt ile şehir arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6 Kurtuluş / ANKARA
3. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: 18/11/1969, 15/IX/1994.
4. Dil bilgisinde eklerin farklı biçimlerini göstermek için kullanılır: -a/-e, -an /-en, -lık /-lik, -madan /-meden.
5. Genel Ağ adreslerinde kullanılır: Türk Dil Kurumu
6. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 70/2=35
Ters Eğik Çizgi ( \ )
Bilgisayar yazılımlarında art arda gelen dizinleri birbirinden ayırt etmek için kullanılır: C:\Dos>MD \Oyun
Tırnak İşareti ( “ ” )
1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tır­nak içine alınır: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk'ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır. Ulu önderin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü her Türk'ü duygulandırır.
Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
UYARI : Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır: “Akıl yaşta değil baş­tadır.” atasözü yüzyılların tecrübesinden süzülüp gelen bir gerçeği ifade etmiyor mu?
“İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur!” diyorlar. (Yahya Kemal Beyatlı)
UYARI : Uzun alıntılarda her paragraf ayrı ayrı tırnak içine alınır.
2. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır: Yeni bir “barış taarruzu” başladı.
3. Cümle içerisinde kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır:
Yahya Kemal'in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı.(Ahmet Hamdi Tanpınar) (Mehmet Akif Ersoy)
UYARI: Cümle içerisinde özel olarak belirtilmek istenen sözler, kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınmaksızın koyu yazılarak veya eğik yazıyla (italik) dizilerek de gösterilebilir:
Höyük sözü Anadolu'da tepe olarak geçer.
Cahit Sıtkı'nın Şairin Ölümü şiirini Yahya Kemal çok sevmişti.(Ahmet Hamdi Tanpınar)
UYARI : Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kulla­nılmaz:
Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul”unu okudunuz mu?
4. Bibliyografik künyelerde makale adları tırnak içinde verilir.
Tek Tırnak İşareti ( ‘ ’ )
Tırnak içinde verilen ve yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü belirtmek için kullanılır:
Edebiyat öğretmeni “Şiirler içinde ‘Han Duvarları’ gibisi var mı?” dedi ve Faruk Nafiz’in bu güzel şiirini okumaya başladı.
“Atatürk henüz ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa’ idi. Benden ona dair bir kitap için ön söz istemişlerdi.” (Falih Rıfkı Atay)
Denden İşareti (")
Bir yazıdaki maddelerin sıralanmasında veya bir çizelgede alt alta gelen aynı sözlerin, söz gruplarının ve sayıların tekrar yazılmasını önlemek için kullanılır:
a. Etken fiil
b. Edilgen "
c. Dönüşlü "
ç. İşteş "
Yay Ayraç ( ( ) )
1. Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olmayan açıklamalar için kullanılır:
Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz.(Nurullah Ataç)
UYARI: Yay ayraç içinde bulunan özel isimler ve yargı bildiren anlatımlar büyük harfle başlar ve sonuna uygun noktalama işareti getirilir.
UYARI : Hakkında açıklama yapılan söze ait ek, ayraç kapandıktan sonra yazılır:
Yunus Emre (1240?- 1320)'nin...
2. Tiyatro eserlerinde ve senaryolarda konuşanın hareketlerini, durumunu açıkla­mak ve göstermek için kullanılır:
İhtiyar – (Yavaş yavaş Kaymakama yaklaşır.) Ne oluyor beyefendi? Allah rızası için bana da anlatın...(Reşat Nuri Güntekin)
3. Alıntıların aktarıldığı eseri veya yazarı göstermek için kullanılır:
Cihanın tarihi, vatanı uğrunda senin kadar uğraşan, kanını döken bir millet daha gösteremez. Senin kadar kimse kendi vatanına sahip ol­maya hak kazanmamıştır. Bu vatan ya senindir, ya kimsenin. (Ahmet Hikmet Müftüoğlu)
Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? (Mehmet Akif Ersoy)
4. Alıntılarda, başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümle­rin yerine konulan üç nokta, yay ayraç içine alınabilir.
5. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine alınır.
6. Bir bilginin şüpheyle karşılandığını veya kesin olmadığını gös­termek için kullanılan soru işareti yay ayraç içine alınır.
7. Bir yazının maddelerini gösteren sayı ve harflerden sonra kapama ayracı konur:

I) 1) A) a)
II) 2) B) b)

Köşeli Ayraç ( [ ] )
1. Ayraç içinde ayraç kullanılması gereken durumlarda yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır:
Halikarnas Balıkçısı [Cevat Şakir Kabaağaçlı (1886-1973)] en güzel eserlerini Bodrum'da yazmıştır.
2. Bibliyografik künyelere ilişkin bazı ayrıntıları göstermek için kullanılır:
Reşat Nuri [Güntekin], Çalıkuşu, Dersaadet, 1922.
Server Bedi [Peyami Safa]
Kesme İşareti ( ' )
1. Aşağıda sıralanan özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır:
a. Kişi adları, soyadları ve takma adlar:
Atatürk’üm, Fatih Sultan Mehmet’e, Muhibbi’nin, Gül Baba’ya, Sultan Ana’nın, Yurdakul’dan, Kâzım Karabekir’i, Yunus Emre’yi, Ziya Gökalp’tan, Refik Halit Karay’mış, Ahmet Cevat Emre’dir, Namık Kemal’se.
UYARI : Sonunda p, ç, t, k ünsüzlerinden biri bulunan Ahmet, Çelik, Çiçek, Halit, Mehmet, Mesut, Murat, Özbek, Recep, Yiğit, Bosna-Hersek, Gaziantep, Kerkük, Sinop, Tokat, Zonguldak gibi özel adlara ünlüyle başlayan ek getirildiğinde kesme işaretine rağmen Ahmedi, Çeliği, Çiçeği, Halidi, Mehmedi, Mesudu, Muradı, Özbeği, Recebi, Yiğidi, Bosna-Herseği, Gaziantebi, Kerküğü, Sinobu, Tokadı, Zonguldağı biçiminde son ses yumuşatılarak söylenir.
UYARI: Özel adlar için yay ayraç içinde bir açıklama yapıldığında kesme işareti yay ayraçtan sonra konur: Yunus Emre (1240?-1320)'nin, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)'nin.
Ancak cins isimler için yapılan açıklamalarda yay ayraçtan sonra doğal olarak kesme işaretine gerek yoktur: İmek fiili (ek fiil)nin geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir.
UYARI : Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz ve kendisinden sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrıl­maz.
b. Millet, boy, oymak adları: Türk’üm, Alman’sınız, İngiliz’den, Rus’muş, Oğuz’un, Kazak’a, Kırgız’ım, Özbek’e, Karakeçili’nin, Hacımusalı’ya.
c. Devlet adları: Türkiye Cumhuriyeti’ni, Osmanlı Devleti’ndeki, Amerika Birleşik Devletleri’ne, Azerbaycan Cumhuriyeti’nden.
ç. Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar: Allah’ın, Tanrı’ya, Cebrail’den, Zeus’u.
d. Kıta, deniz, nehir, göl, dağ, boğaz, geçit, yayla; ülke, bölge, il, ilçe, köy, semt, bulvar, cadde, sokak vb. coğrafyayla ilgili yer adları: Asya’nın, Marmara Denizi’nden, Akdeniz’i, Meriç Nehri’ne, Van Gölü’ne, Ağrı Dağı’nın, Çanakkale Boğazı’nın, Zigana Geçidi’nden, Uzunyayla’ya, Türkiye’dir, İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’ya, Ankara’ymış, Sungurlu’ya, Ziya Gökalp Bulvarı’ndan, Yıldız Mahallesi’ne, Taksim Meydanı’ndan, Reşat Nuri Sokağı’na.
UYARI: Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman ekten önce kesme işareti kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan.
e. Gök bilimiyle ilgili adlar: Jüpiter’den, Venüs’ü, Halley’in, Merih’e, Büyükayı’da, Yedikardeş’ten, Samanyolu’nda.
f. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. adları: Dolmabahçe Sarayı’nın, Çankaya Köşkü’ne, Sait Halim Paşa Yalısı’ndan, Ankara Kalesi’nden, Horozlu Han’ın, Galata Köprüsü’nün, Bilge Kağan Abidesi’nde, Çanakkale Şehitleri Anıtı’na.
g. Kitap, dergi, gazete ve sanat eseri (tablo, heykel, müzik vb.) adları: Nutuk’ta, Safahat’tan, Kiralık Konak’ta, Sinekli Bakkal’ı, Hürriyet’te, Resmî Gazete’de, Onuncu Yıl Marşı’nı, Yunus Emre Oratoryosu’nu, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü.
ğ. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge ve genelge adları: Millî Eğitim Temel Kanunu’na, Medeni Kanun’un, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Tüzüğü’nde, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği’nin.
UYARI: Belli bir kanun, tüzük, yönetmelik kastedildiğinde büyük harfle yazılan kanun, tüzük, yönetmelik sözlerinin ek alması durumunda kesme işareti kullanılır: Bu Kanun’un 17. maddesinin c bendi... Yukarıda adı geçen Yönetmelik’in 2’nci maddesine göre... vb.
h. Hayvanlara verilen özel adlar: Sarıkız’ın, Karabaş’a, Pamuk’u, Minnoş’tan.
UYARI: Kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz: Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanlığının; Bakanlar Kurulunun, Danışma Kurulundan, Yürütme Kuruluna; Mavi Köşe Bakkaliyesinden, Gimanın.
UYARI : Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesmeyle ayrılmaz: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Müslümanlık, Hristiyanlık, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Konyalı, Bursalı, Ahmetler, Mehmetler, Yakup Kadriler, Türklerin, Türklüğün, Türkleşmekte, Türkçenin, Müslümanlıkta, Hollandalıdan, Hristiyanlıktan, Atatürkçülüğün.
2. Kişi adlarından sonra gelen saygı sözlerine getirilen ekleri ayırmak için konur: Nihat Bey’e, Ayşe Hanım’dan, Mahmut Efendi’ye, Enver Paşa’ya vb.
UYARI: Unvanlardan sonra gelen ekler kesmeyle ayrılmaz:Cumhurbaşkanınca, Başbakanca, Türk Dil Kurumu Başkanına göre vb.
3. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur: TBMM'nin, TDK'nin, BM'de, ABD'de, TV'ye.
UYARI : Sonunda nokta bulunan kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır: vb.leri, Alm.dan, İng.yi; cm³e (santimetre küpe), m²ye (metre kareye), 64ten (altı üssü dörtten).
4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur: 1985'te, 8'inci madde, 2'nci kat; 7,65’lik, 9,65’lik.
1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım.
(Mustafa Kemal Atatürk)
5. Şiirde seslerin ölçü dolayısıyla düştüğünü göstermek için kesme işareti kullanılır:
Bir ok attım karlı dağın ardına
Düştü n'ola sevdiğimin yurduna
İl yanmazken ben yanarım derdine
Engel aramızı açtı n'eyleyim (Karacaoğlan)
6. Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur: a'dan z'ye kadar, b'nin m'ye dönüşmesi, Türkçede -lık'la yapılmış sözler.
UYARI: Akım, çağ ve dönem adlarından sonra gelen ekler kesmeyle ayrılmaz: Eski Çağın, Yükselme Döneminin, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına.
Hece Yapısı ve Satır Sonunda Kelimelerin Bölünmesi
Türkçede kelime içinde iki ünlü arasındaki ünsüz, kendinden sonraki ünlüyle hece kurar: a-ra-ba, bi-çi-mi-ne, in-sa-nın, ka-ra-ca, alt-lık, al-dı.
Kelime içinde yan yana gelen ünsüzlerden sonuncusu kendisinden sonraki ünlüyle, diğerleri kendilerinden önceki ünlüyle hece kurar: bir-lik, sev-mek, Türk-çe, Kork-maz.
Batı kökenli kelimeler, Türkçenin hece yapısına göre hecelere ayrılır: band-rol, kont-rol, port-re, prog-ram, sant-ral, sürp-riz, tund-ra, volf-ram.
Türkçede satır sonunda kelimeler bölünebilir, fakat heceler bölüne­mez. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna kısa çizgi (-) konur.
Burasını ilk defa görüyormuş gibi duvarlara, perdelere, möblelere, eş-yalara bakıyor, hayret ediyordu. Bütün bu muhitte Türk hayatına, Türk ruhu- na ait bir gölge, bir çizgi bile yoktu. Birden Bursa'daki çocukluğunun geçti-ği babaevini hatırladı; sofada rahat ve beyaz örtülü divanlar vardı.(Ömer Seyfettin) Bitişik yazılan kelimelerde de bu kurala uyulur: ba-şöğ-ret-men, il-ko-kul, Ka-ra-os-ma-noğ-lu.
Ayırmada satır sonunda ve satır başında tek harf bırakılmaz:
........................................................................... ................................ u-
çurtma değil,
........................................................................... ...........................uçurt-
ma;
........................................................................... ....................... müdafa-
a değil,
........................................................................... .......................... müda-
faa;
Kesme işareti satır sonuna geldiğinde yalnız kesme işareti kul­lanılır; ayrıca çizgi kullanılmaz.
........................................................................... ........................ Edirne'
nin...
........................................................................... ....................... Ankara'
dan...
........................................................................... .......................... 1996'

türkçe dil kuralları 1

YAZIM KURALLARI - I

SES, HARF VE ALFABE
Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşime ses denir. Ses, dili oluşturan en küçük birimdir. Harf ise sesin yazıdaki karşılığıdır.
Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe de­nir.
Türk alfabesi, Latin harfleri esas alınarak 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile kabul edilmiştir. Bu Kanun’a göre, Türk alfabe­sinde 29 harf bulunmaktadır.*
Türk alfabesindeki harflerin sıra sayıları, adları, kitap ve el yazısı biçimleri ile kodları** aşağıda belirtilmiştir:

klvz1.JPG
*Kanun’da önce “i” sonra “ı” belirtilmişse de yaygın ve yerleşmiş olan sıraya göre önce “ı” sonra “i” gelmektedir.
**Türk Kodlama Sistemi, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından 8 Ocak 2004 günü belirlenmiş ve TSE tarafından Nisan 2005/TS 13148 numaralı belge ile ölçünlü (standart) hâle getirilmiştir.

SESLER VE SES UYUMLARI
Türkçede sesler, ünlüler ve ünsüzler olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
Ünlülerin Nitelikleri
Ses yolunda herhangi bir engele çarpmadan çıkan seslere ünlü denir. Türkçede sekiz ünlü vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü.
Ünlüler şu biçimde sınıflandırılır:
A. Çıkış yeri ve dilin durumuna göre:
1.Kalın ünlüler: a, ı, o, u.
2.İnce ünlüler: e, i, ö, ü.
B. Dudakların durumuna göre:
1.Düz ünlüler: a, e, ı, i.
2.Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü.
C. Ağzın açıklığına göre:
1.Geniş ünlüler: a, e, o, ö.
2.Dar ünlüler: ı, i, u, ü.
Ünlülerin nitelikleri aşağıdaki çizelgede toplu olarak gösterilmiştir:
klvz2.JPG
Uzun Ünlü
Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok keli­mede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat, ruh. Bu örneklerdeki koyu harflerle belirtilen sesler, alındıkları dilde uzun oldukları hâlde Türkçede kısa söylenir.
Uzun ünlülü kapalı hecelerle biten kelimeler ünlüyle başlayan ek aldıklarında veya yardımcı fiillerle kullanıldıklarında, açık duruma dönüşen he­cenin ünlüsündeki uzunluk, ayraç içerisindeki söyleyişte gösterildiği gibi çoğunlukla yeniden ortaya çıkar:
esas / esa­sen (esa:sen); hayat / hayatı (haya:tı); kanun / kanuni (ka:nu:ni); ruh / ruhum (ru:hum); usul / usulü (usu:lü); vicdan / vicdanen (vicda:nen); ahbap olmak (ahba:b olmak), hitap etmek (hita:b etmek). Bazı örneklerde bu durumda da kısalma görülür:
beyaz / beyazı, can / canım, kitap / kitaba, meydan / meydana.
Uzun ünlüler, genellikle yazıda gösterilmez: adalet (ada:let), badem (ba:dem), beraber (bera:ber), idare (ida:re), ifade (ifa:de), işaret (işa:ret), kaide (ka:ide), numune (numu:ne), rica (rica, şair (şa:ir), şive (şi:ve), şube (şu:be), vali (va:li), vefa (vefa.
Ünlemlerde ünlemin şiddetini ve hecenin uzunluğunu ifade etmek üzere iki veya üç ünlü yan yana gelebilir:
ooh, aaah.
Bu tür örneklerde ünlüler ayrı ayrı değil uzun olarak söylenir.
Düzeltme İşareti
Düzeltme işaretinin kullanılacağı yerler aşağıda gösterilmiştir:
1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine ko­nur:
adem (yokluk), âdem (insan); adetâdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilen), âlim (bilgin); aşık (eklem kemiği), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sa­hibi), hâkim (yargıç); hal (pazar yeri), hâl (durum, vaziyet); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).
UYARI :
Katil (< katl = öldürme) ve kadir (< kadr = değer) kelimeleriyle karışma olasılığı ol­duğu hâlde katil (ka:til = öldüren) ve kadir (< ka:dir = güçlü)kelimelerinin düzeltme işareti konma­dan yazılması yaygınlaşmıştır (sayı), .
2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerle özel adlarda bulunan ince g, k ünsüzlerinden sonra gelen a ve u ünlüleri üzerine konur: dergâh, gâvur, ordu­gâh, tezgâh, yadigâr, Nigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût. Kişi ve yer adlarında ince l ünsüzünden sonra gelen a ve u ünlüleri de düzeltme işareti ile yazılır: Halûk, Lâle, Nalân; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki.
3. Nispet i'sinin belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması da önlenmiş olur.
Nispet i'sialan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.
Büyük Ünlü Uyumu
Bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, bo­yun, boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük. Buna büyük ünlü uyumu adı ve­rilir.
Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler de var­dır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman.
Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz: ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret.
Birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli.
-gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri büyük ünlü uyumuna uymaz: akşam-leyin, bakla-­gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürü-yor.
-daş (-taş) eki bazı kelimelerde büyük ünlü uyumuna uymaz: din-daş, gönül-daş, meslek-taş, ülkü-daş.
-ki aitlik eki büyük ünlü uyumuna uymaz: akşamki, yarınki, duvardaki, yoldaki, ondaki, yazıdaki, onunki.
Büyük ünlü uyumuna girmeyen kelimelere gelen ekler, kalınlık incelik bakımından son hecenin ünlüsüne uyar: adalet-li, anne-si, kardeş-lik, meslektaş-ımız, şişman-lık.
Son ünlüleri kalın sıradan olmasına karşın incelik özelliği gösteren bazı alıntı kelimeler ince ünlülü ekler alır: alkol / alkolü, hakikat / hakikati, helak / helakimiz, kabul / kabulü, kontrol / kontrolü, protokol / protokolü, saat / saate, sadakat / sa­dakatten.
Küçük Ünlü Uyumu
Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür:
1. Bir kelimenin ilk hecesinde düz ünlü (a, e, ı, i) varsa son­raki hecelerde de düz ünlü bulunur:
anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, ılıklaşmak, seslenmek, yelek, bilek, çilek.
2. Bir kelimenin ilk hecesinde yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) varsa bunu izleyen ilk hecede dar yuvarlak (u, ü) veya geniş düz (a, e) ünlü bulunur:
boyunduruk, çocuk, odun, yorgunluk, yoklamak, vurmak, yumurta, özlemek, güreşmek, sürmek.
Küçük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler de vardır:
avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavur-, kavuş-, savur-, yağmur.
Küçük ünlü uyumu, alıntı kelimelerde aranmaz:
aktör, alkol, bandrol, daktilo, doktor, horoz, kabul, kitap, konsolos, muzır, mühim, mümin, müzik, profesör, radyo, vakur.
Küçük ünlü uyumuna aykırı kelimelere getirilen ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar:
kavun-u, konsolos-luğ-u, mümin-lik, müzik-çi, yağmur-luk.
-ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü uyumuna uyar:
bugünkü, dünkü, öbürkü.
Bu ünlü düzenleri ve ilk heceyi izleyen ünlüler aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir:
klvz3.JPG
Ünlü Daralması (a - ı, e – i)
Türkçede a, e ünlüsü ile biten fiillerin şimdiki zaman çekiminde, söyleyiş ve yazılışta da a ünlüleri ı, u; e ünlüleri i, ü olur:
başlıyor, kanı­yor, oynuyor, doymuyor; izliyor, diyor, gelmiyor, gözlüyor.
Birden çok heceli ve a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıklarında bu fiillerdeki a, e ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve i'ye dönme) eğilimi görülür. Ancak, söyleyişteki ı, i ünlüleri yazıya geçirilmez:
başlayan, yaşayacak, atlayarak, saklayalı, atmayalım, gelmeyen, izlemeyecek, gitmeyerek, gizleyeli, besleyelim.
Buna karşılık tek heceli olan demek ve yemek fiillerinde, söyleyişteki i ünlüsü yazıya da geçirilir:
diyen, diyerek, diyecek, diyelim, diye; yiyen, yi­yerek, yiyecek, yiyelim, yiye, yiyince, yiyip. Ancak deyince, deyip sözlerindeki e yazı­lışta korunur.
Ünlü Düşmesi
İkinci hecesinde dar ünlü bulunan iki heceli kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerindeki dar ünlüler genellikle düşer:
ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağra, bağrım, beniz / benzi, beyin / beynimiz, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül / gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu; çevir- / çevril-, devir- / devril-.
Ünsüzlerin Nitelikleri
Ses yolunda bir engele çarparak çıkan seslere ünsüz denir.
Dilimizde yirmi bir ünsüz vardır:
b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z.
Ünsüzler ses tellerinin titreşime uğrayıp uğramamasına göre iki gruba ayrılır:
1. Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere tonlu (yumuşak) ün­süzler adı verilir: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z.
2. Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere tonsuz (sert) ünsüzler denir: ç, f, h, k, p, s, ş, t.
Kökeni Türkçe olan kelimelerin so­nunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz. Ancak, anlam farkını belirtmek üzere ad, od, sac gibi birkaç kelimenin yazılışında buna uyulmaz: adat (binek hayvanı); od (ateş), ot (bitki); sac (yassı demir), saç (kıl).
Dilimizdeki hac, şad, yâd gibi birkaç örnek dışında, alıntı ke­limelerde tonsuzlaşma kuralına uyulmuştur: sebep (< sebeb), kitap
(< kitab), bent (< bend), cilt (< cild), bant (< band), etüt (< etüd), metot
(< metod), standart (< standard), ahenk (< aheng), hevenk (< aveng), renk (< reng). Bu gibi alıntılar ünlü ile başlayan bir ek aldıklarında kelime sonundaki tonsuz ünsüzler tonlulaşır: sebep / sebebi, kitap / kitabı, bent / bendi, cilt / cildi, etüt / etüdü, metot / metodu, ahenk / ahengi, hevenk / hevengi, renk / rengi.
UYARI : Bazı alıntı kelimelerde tonlulaşma (yumuşama) olmaz:
ahlak / ahlakın, cumhuriyet / cumhuriyete, evrak / evrakı, hukuk / hukuku, ittifak / ittifaka, sepet / sepeti, tank / tankı, bank / bankı.
Birden fazla heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri ünlüyle başlayan bir ek aldığında tonlulaşarak b, c, d, ğ'ye dönü­şür:
kelep / kelebi; ağaç / ağacı, kazanç / kazancı; geçit / geçidi, kanat / kanadı; başak / başağı, bıçak / bıçağı, çocuk / çocuğu, dudak / dudağı, durak / durağı, uzak / uzağı.
Tek heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri ise iki ünlü arasında çoğunlukla korunur:
ak / akı; at / atı; ek / eki; et / eti; göç / göçü; ip / ipi; kaç / kaçıncı; kök / kökü; ok / oku; ot / otu; saç / saçı; sap / sapı; suç / suçu; süt / sütü; üç / üçü. Ancak, tek heceli olduğu hâlde sonundaki ünsüzü tonlulaşan kelimeler de vardır: but / budu, dip / dibi, gök / göğü, kap / kabı, kurt / kurdu, uç / ucu, yurt / yurdu.
Ünsüz Uyumu
Dilimizde tonsuz (sert) ünsüzle biten kelimelere gelen ekler tonsuz (sert) ünsüzle başlar: aç-tı, aş-çı, bak-tım, bas-kı, çiçek-ten, düş-kün, geç-tim, ipek-çi, seç-kin, seç-ti, süt-çü.
Ünsüz Türemesi (y, v)
İki ünlünün yan yana bulunduğu bazı alıntı kelimelerde ünlüler arasında y, v sesleri türemiştir: fiyat (< fiat), zayıf (< zaif); konservatuvar, labora­tuvar, pisuvar, repertuvar, tretuvar, tuval, tuvalet.
Ünsüz Düşmesi
Arapçadan dilimize girmiş olan ve sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimelerin yalın durumunda ünsüzlerden biri düşer (ünsüz tekleşir):
hak (< hakk), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm). Bu tür kelimelere ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde düşen ünsüz ortaya çıkar: hak, hakka; his, hissimiz; ret, reddi; zan, zannımca; zem, zemmi.
n > m Değişmesi
Türkçede kullanılan bazı kelimelerdeki b ünsüzünden önce gelen n ünsüzü m'ye dönüşür:
saklambaç (< saklanbaç), dolambaç (< dolanbaç), ambar (< an­bar), amber (< anber), cambaz (< canbaz), çember (< çenber), kümbet (< gunbed), memba (< menba), mümbit (< munbit), tambur (< tanbur).

BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI
Bağlaç Olan da, de’ninYazılışı
Bağlaç olan da, de ayrı yazılır. Kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar: Kızı da geldi gelini de. Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.
UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te biçiminde yazılmaz.
UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır: ya da.
UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır: Ayşe de geldi (Ayşe'de geldi değil).
UYARI : Da, de bağlacının bulunma durumu eki olan -da, -de, -ta, -te ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede (deve-de) kulak, evde (ev-de) kalmak, yolda (yol-da) kalmak, ayakta (ayak-ta) durmak, çantada (çanta-da) kek­lik. İkide (iki-de) bir aynı sözü söyleyip durma.
Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)
Bağlaç Olan ki’nin Yazılışı
Bağlaç olan ki ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki.
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlen­sin.(Mustafa Kemal Atatürk)
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki! (Orhan Veli Kanık)
Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Diyorlar ki" adlı eseri ne güzeldir!
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
Ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örnekler­den çünkü sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.
Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Babam geldi mi ki? Başbakan konuşacak mı ki?
Bağlaç Olan ne ... ne ...’ninYazılışı
Bu bağlacın kullanıldığı cümlelerde fiil olumlu olmalıdır: Ne Fransa’da ne de Almanya’da aradığını bulabilmişti.
Onlar ne arsız ne yılışkan ve yırtık gülmelidirler; ne de somurtmalıdırlar. (Refik Halit Karay)
Ne ziraat ne ticaret için kâfi nüfus kaldı. (Falih Rıfkı Atay)
Soru Eki mı, mi, mu, mü’nünYazılışı
Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumla­rına uyar: Kaldı mı? Sen de mi geldin? Olur mu? İnsanlık öldü mü?
Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?
Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.
UYARI: Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte kullanıldığında iki ayrı biçimde yazılabilir: Vaz mı geçtin? Vazgeçtin mi?
Fiil Çekimi ile İlgili Yazılışlar
Gelecek zaman ekinin ünlüleri ile zaman ekinden önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın bütün şahıslarda a, e ile yazılır: geleceğim, gelmeyeceğim, gelemeyeceğim, geleceğiz, gelmeyeceğiz, gelemeyeceğiz, gelmeyeceksin, gelemeyeceksin; alacağım, almayacağım, alamayacağım, almayacaksın, alamayacaksın; başlayacağım.
Teklik ve çokluk 1. kişi emir eklerinin ünlüsü ile ekten önceki ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayayım, gelmeyeyim; başlayalım, gelmeyelim.
İstek ekinden önce gelen ünlü, söyleyişe bakılmaksızın a, e ile yazılır: başlayasın, başlaya, başlayasınız, başlayalar; gelmeyesin, gelmeye, gelmeyesiniz, gelmeyeler.
Mastar Eklerinin Yazılışı
-mak, -mek ile biten mastarlardan sonra -a, -e, -ı, -i eklerinden biri geldiğinde araya ykazanmak-a > kazanma-y-a, aldanmak-ı > aldanma-y-ı, sevmek-e > sevme-y-e, görmek-i > görme-y-i.
İken’in Yazılışı
İken ayrı olarak yazılabildiği gibi kelimelere eklenerek de yazılabilir. Bu durumda başındaki i ünlüsü düşer. Getirildiği kelimenin ünlüleri kalın da olsa, bu ekin ünlüsü ince kalır: okur-ken (< okur iken), yazar-ken (< yazar iken), çalışır-ken (< çalışır iken), uyur-ken (< uyur iken), başlar-ken (< başlar iken), durmuş-ken (< durmuş iken), olgun-ken (< olgun iken), durgun-ken (< durgun iken).
İken, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirildiğinde başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer: okulday-ken (< okulda iken), yolday-ken (< yolda iken).
İle’nin Ek Olarak Yazılışı
İle ayrı olarak yazılabildiği gibi kelimelere eklenerek de yazılabilir. Kelimelere eklenerek yazıldığında ünlü uyumlarına uyar.
İle, ünsüzle biten kelimelere ek olarak getirildiğinde i ünlüsü düşer ve bitişik yazılır: bulut-la (bulut ile), çiçek-le (çiçek ile), kuş-la (kuş ile).
İle, ünlüyle biten kelimelere ek olarak getirildiğinde başındaki i ünlüsü düşer ve araya y ünsüzü girer. Ek, ünlü uyumlarına uyar: arkadaşı-y-la (arkadaşı ile), anası-y-la, (anası ile),çevre-y-le (çevre ile), sürü-y-le (sürü ile), yapı-y-la (yapı ile).
Ek Fiil Olan imek’in Yazılışı
İmek fiili bugün daha çok ekleşmiş olarak kullanılmakta ve ünlü uyumlarına uymaktadır.
Ünlüyle biten kelimelere eklendiğinde i ünlüsü düşer. Bu durumda araya y ünsüzü girer: ne-y-se (ne ise), sonuncu-y-du (sonuncu idi), yabancı-y-mış (yabancı imiş).
Ünsüzle biten kelimelere eklendiğinde de i ünlüsü düşer: gelir-se (gelir ise), güzel-miş (güzel imiş), yorgun-du (yorgun idi).
Pekiştirmeli Sıfatların Yazılışı
Pekiştirmeli sıfatlar bitişik yazılır:
apaçık, apak, büsbütün, çepeçevre, çırçıplak, çırılçıplak, dümdüz, düpedüz, gömgök, güpegündüz, kapkara, kupkuru, paramparça, sapasağlam, sapsarı, sırsıklam, sırıl­sıklam, sipsivri, yemyeşil.

SAYILARIN YAZILIŞI
1. Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır: bin yıldan beri, dört kardeş, haf­tanın beşinci günü, üç ayda bir, yüz soru, iki hafta sonra, üçüncü sınıf.
(isim), ünsüzü girer: Yaş otuz beş, yolun yarısı eder. (Cahit Sıtkı Tarancı)
Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda rakam kullanılır: 17.30'da, 11.00’de,1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi, % 25, % 50.
Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir: saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, mesela saat onda.
2. Birden fazla kelimeden oluşan sayılar ayrı yazılır: iki yüz, üç yüz altmış beş.
3. Para ile ilgili işlem vesenet, çek vb. ticarî belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır: 650,35 (altıyüzelliYTL,otuzbeşYKr).
4. Notayı niteleyen sayılar ayrı yazılır: on altılık.
5. Oyun adlarını niteleyen sayılar bitişik yazılır: altmışaltı.
6. Romen rakamları ancak yüzyıllarda, hükümdar adlarında, tarihlerde ayların yazılışında, kitap ve dergi ciltlerinde ve kitapların asıl bölümlerinden önceki sayfaların nu­maralandırılmasında kullanılabilir: XX. yüzyıl, III. Selim, XIV. Louis, II. Wilhelm, V. Karl, VIII. Edward, 1.XI.1928, I. Cilt, XII. Cilt.
7. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur: 326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500 .
8. Sayılarda kesirler virgül ile ayrılır: 15,2 (15 tam, onda 2), 5,26 (5 tam, yüzde 26).
9. Sıra sayıları yazıyla ve rakamla gösterilebilir. Rakamla gösteril­mesi durumunda ya rakamdan sonra bir nokta konur ya da rakamdan sonra kesme işareti konularak derece gösteren ek yazılır: 15., 56., XX.; 5'inci, 6'ncı.
UYARI : Sıra sayıları ekle gösterildiğinde rakamdan sonra sa­dece kesme işareti ve ek yazılır; ayrıca nokta konmaz: 8.'inci değil 8'inci, 2.'nci değil 2'nci.
10. Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla belirtilir: 2'şer değil ikişer, 9'ar değil dokuzar, 100’er değil yüzer.

BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER
Büyük harflerin kullanıldığı yerler aşağıda sıralanmıştır:
A.Cümle büyük harfle başlar: Ak akçe kara gün içindir.
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. (Atatürk)
Cümle içinde tırnak veya yay ayraç içine alınan cümleler büyük harfle başlar ve sonlarına uygun noktalama işareti (nokta, soru, ünlem) konur:
Atatürk, "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" diyor.
Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz. (Nurullah Ataç)
Ancakiki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle baş­lamaz:
Bir zamanlar -bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce- Türk saltanatının maddi sınırları uçsuz bucaksız denilecek ka­dar genişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar:
Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (Cenap Şahabettin)
Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıra­landığında bu örnekler büyük harfle başlamaz:
Bu eskiliği siz de çok evde görmüşsünüzdür: duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... (Memduh Şevket Esendal)
UYARI: Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz: 2005 yılında Türk Dil Kurumunun 73. yılını kutladık.
UYARI : Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Banka, bütçe, devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce ke­lime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık dilimizin malı olmuştur. "Et-, ol-" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir.
B. Dizeler genellikle büyük harfle başlar:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. (Muhibbi)
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Mehmet Akif Ersoy)
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. (Yahya Kemal Beyatlı)
C. Özel adlar büyük harfle başlar:
1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar:
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevheri, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Wolfgang von Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen, Victor Hugo.
Takma adlar da büyük harfle başlar:
Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman), DemirtaşTarhan (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), KirpiDeli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık).
2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar, lakaplar, meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar:
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kaymakam Erol Bey, Sayın Prof. Dr. Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel; Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Deli Petro.
Akrabalık bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz:
Tülay abla, Ayşe teyze, Fatma nine, Kemal dayı, Saim amca, Ali enişte.
Akrabalık bil­diren kelimeler başa geldiğinde lakap yerine kullanıldığı için büyük harfle baş­lar:
Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan.
Bazı tarihî ve menkıbevi şahsiyetlerde ise akrabalık bildiren kelime sonda olduğu hâlde unvan değeri kazandığı ve özel ada dâhil olduğu için büyük harfle yazılır: Gül Baba, Susuz Dede, Adile Hala, Gülsüm Bacı, Sultan Ana.
Resmî yazılarda saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler de büyük harfle başlar:
Sayın Bakan,
Sayın Başkan,
Sayın Rektör,
Sayın Vali,
Hitap kelimeleri de bü­yük harfle başlar:
Sevgili Kardeşim,
Aziz Dostum,
Değerli Arkadaşım,
3. Hayvanlara verilen özel adlar büyük harfle başlar:
Sarıkız, Fino, Karabaş, Pamuk, Minnoş, Tekir.
4. Millet, boy, oymak adları büyük harfle başlar:
Türk, Alman, İngiliz, Rus, Arap, Japon; Oğuz, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar; Karakeçili, Hacımusalı.
5. Dil ve lehçe adları büyük harfle başlar:
Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça, Arapça; Oğuzca, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Tatarca.
6. Devlet adları büyük harfle başlar:
Türkiye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Azerbaycan Cumhuriyeti.
7. Din ve mezhep adları ile bunların mensuplarını bildiren sözler büyük harfle başlar:
Müslümanlık, Müslüman; Hristiyanlık, Hristiyan; Musevilik, Musevi; Budizm, Budist; Hanefilik, Hanefi; Malikilik, Maliki; Protestanlık, Protestan; Katoliklik, Katolik.
8. Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar büyük harfle başlar:
Tanrı, Allah, Cebrail, Zeus, Oziris, Kibele. Ancak tanrı kelimesi özel ad olarak kullanılmadığında küçük harfle başlar: Eski Yunan tanrıları. Bazı dinî terimlerin küçük harfle başlaması gelenekleş­miştir: cennet, cehennem, uçmak, tamu, peygamber, sırat köprüsü.
9. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar:
Merkür, Neptün, Plüton, Halley, Dünya,Güneş, Ay vb.
UYARI: Dünya, güneş, ay kelimeleri gezegen anlamı dışında kullanıldığında küçük harfle başlar.
10. Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt, cadde, sokak, semt vb.) büyük harfle başlar:
Asya, Avrupa, Afrika, Amerika; İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Yakın Doğu; Ankara, İstanbul, Taşkent, Bağdat, Moskova; Turgutlu, Ürgüp, Ahlat; Çayırbağı, Akçaköy; Bahçelievler, Cebeci; Atatürk Bulvarı, Ziya Gökalp Caddesi; Sankiyedim Sokağı, Asmalımescit Sokağı.
UYARI: Doğu ve batı sözleri yön bildirdiğinde küçük olarak yazılır: Bursa’nın doğusu. Bu sözler düşünce, hayat tarzı, politika vb. anlamlar bildirdiğinde ise büyük olarak yazılır: Batı medeniyeti, Doğu mistisizmi vb.
Yer adlarında ilk isimden sonra gelen deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler büyük harfle başlar: Ağrı Dağı, Aral Gölü, Çanakkale Boğazı, Dicle Irmağı, Ege Denizi, Erciyes Dağı, Fırat Nehri, Tuna Nehri, Van Gölü, Zigana Geçidi, Süveyş Kanalı.
UYARI: Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, bucak, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar: Konya ili, Etimesgut ilçesi, Taflan köyü vb.
Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri büyük harfle başlar: Gazi Osmanpaşa Mahallesi, Yıldız Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı, Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir Sokağı, Fevzi Çakmak Sokağı, İnkılap Sokağı, Reşat Nuri Sokağı, Türk Ocağı Sokağı.
UYARI: Yer bildiren özel isimlerde de kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman, kelime başında büyük harf kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Bulvar’dan.
11. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. yapı adlarının bütün ke­limeleri büyük harfle başlar:
Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı.
12. Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle başlar:
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Anadolu Kulübü, Mavi Köşe Bakkaliyesi; Türk Ocağı, Yeşilay Derneği, Muharip Gaziler Derneği, Emek İnşaat; Bakanlar Kurulu, Danışma Kurulu, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı; Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
13. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar:
Medeni Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Tüzüğü, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği.
UYARI: Kurum, kuruluş, kurul, merkez, bakanlık, üniversite, fakülte, bölüm, kanun, tüzük, yönetmelik vb.ni bildiren kelimeler, belli bir kurum vb. kastedildiğinde büyük harfle baş­lar: Bu yıl Meclis, yeni döneme erken başlayacaktır. Son aylarda Kurum, yazım konusunda yoğun bir çalışma içine girmiştir. 2876 sayılı Kanun bu yıl yeniden gözden geçiriliyor. Bu madde Yönetmelik’in 4’üncü maddesine aykırı düşmektedir.
14. Kitap, dergi, gazete ve sanat eserlerinin (tablo, heykel, müzik) her kelimesi büyük harfle başlar:
Nutuk, Safahat, Kendi Gök Kubbemiz, Anadolu Notları, Sinekli Bakkal; Türk Dili, Türk Kültürü, Varlık; Resmî Gazete, Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır; Saraydan Kız Kaçırma, Onuncu Yıl Marşı.
UYARI: Özel ada dâhil olmayan gazete, dergi, tablo vb. sözler büyük harfle başlamaz: Milliyet gazetesi, Türk Dili dergisi, Halı Dokuyan Kızlar tab­losu.
UYARI: Büyük harflerin kullanıldığı yerlerde bulunan ve, ile, ya, veya, yahut, ki, da, de sözleriyle mı, mi, mu, mü soru eki küçük harfle yazılır: Mai ve Siyah, Suç ve Ceza, Leyla ile Mecnun, Turfanda mı, Turfa mı? Diyorlar ki, Dünyaya İkinci Geliş yahut Sır İçinde Esrar, Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe, Ben de Yazdım.
15. Millî ve dinî bayramlarla bayram niteliği kazanmış günlerin adları büyük harfle başlar:
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Nevruz Bayramı, Anneler Günü, Öğretmenler Günü, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, Hıdırellez.
Kurultay, bilgi şöleni, açık oturum vb. toplantıların adlarında her kelime büyük harfle başlar: V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Manas Bilgi Şöleni.
16. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar:
Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilalı Taş Devri, İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi, Tanzimat Dönemi.
UYARI: Tarihî dönem bildirmeyip tür veya tarz bildiren terimler küçük harfle başlar: divan şiiri, divan edebiyatı, halk şiiri, halk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, Türk dili, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, tekke edebiyatı.
17. Özel adlardan türetilen bütün kelimeler büyük harfle başlar:
Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Türkolog, Türkoloji, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Asyalılık, Darvinci, Konyalı, Bursalı.
UYARI: Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz: acem (Türk müziğinde bir perde), hicaz (Türk müzi­ğinde bir makam), nihavent (Türk müziğinde bir makam), acemi (tecrübesiz), amper (elektrik akımında şiddet birimi), jul (fizikte iş bi­rimi), allahlık (saf, zararsız kimse), donkişotluk (gereği yokken kahra­manlık göstermeye kalkışmak).
UYARI: Para birimleri büyük harfle başlamaz: avro, dinar, dolar, lira, yeni kuruş, liret.
UYARI: Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz.
UYARI: Müzikte kullanılan makam ve tür adları büyük harfle başlamaz: acemaşiran, acembuselik, bayati, hicazkâr, türkü, varsağı, bayatı.
18. Yer, millet ve kişi adlarıyla kurulan birleşik kelimelerde özel adlar büyük harfle başlar:
Antep fıstığı, Brüksel lahanası, Frenk gömleği, Hindistan cevizi, İngiliz anahtarı, Japon gülü, Maraş dondurması, Van kedisi.
Ç. Belirli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar:
29 Mayıs 1453 Salı günü, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982'de göreve başladı. Lale festivali 25 Haziranda başlayacak.
1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. (Atatürk)
Belirli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genel­likle eylülün ikinci haftasında öğretime başlar. Yürütme Kurulu toplantı­larını perşembe günleri yaparız.
D. Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar:
Giriş, Çıkış, Müdür, Vezne, Başkan, Doktor, Otobüs Durağı, Dolmuş Du­rağı, Şehirler Arası Telefon, III. Kat, IV. Sınıf, I. Blok.
E. Bilim dallarında kullanılan terimlerin büyük harfle yazılışı, ilgili dallardaki uygulamaya bağlıdır: Canis canis, Carduelis carduelis, Ardea alba, Populus alba, Prunus domestica, Pinus silvestris.
F. Kitap, bildiri, makale vb.nde ana başlıkta bulunan kelimelerin tamamı, alt başlıkta bulunan kelimelerin ise yalnızca ilk harfleri büyük olarak yazılır.
G. Kitap, dergi vb.nde bulunan resim, çizelge, tablo vb.nin altında yer alan açıklayıcı yazılar büyük harfle başlar.

Kaynak: Türk Dil Kurumu
E-mail: salih_bilis@hotmail.com